Dünya hızla gelişip değişirken bu hıza ayak uydurmanın en tesirli yolunun da eğitim olduğu her halde kabul edilir.
Samsun’da düzenlenen eğitimle ilgili bir toplantıda konuşan MEB Temel Eğitim Genel Müdürü Cem Gençoğlu bu meseleye dikkat çekmiş ve önümüzdeki yıllarda dünyayı bu değişime ayak uydurabilenlerin idare edeceğini söylemiş.
“Engeli Olan Çocuklar İçin Kapsayıcı Erken Çocukluk Eğitimi Projesi” kapsamında düzenlenen öğretmen eğitiminde konuşan Gençoğlu, ‘engelli çocukların normal sınıflarda eğitim almasını’ hedefleyen projenin, BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) iş birliği ile pilot iller olarak belirlenen yerlerde uygulandığını hatırlatmış.
Farklı gelişim özelliklerine ve öğrenme ihtiyaçlarına sahip çocukların aynı ‘sınıf’larda bulunmalarının bütün çocukların gelişimini ve akademik başarılarının artmasını desteklediği ifade edilmiş ki bu meselenin ülkemizde yeterince kabul gördüğünü söylemek kolay değil.
Yeri gelmişken bu konuda dünyadan dikkat çekici bir uygulamayı hatırlatmakta fayda var. Oxford Üniversitesi, sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı gruplar için açtığı iki programına 900 yıllık tarihinde ilk kez düşük mezuniyet puanlı öğrencileri de kabul edecekmiş. Haberde şu bilgiler var: “The Telegraph’ta yer alan habere göre üniversiteden yapılan açıklamayla tanıtılan ‘Opportunity Oxford’ (Fırsat Oxford) ve ‘Foundation Oxford’ (Temel Oxford) programlarına sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı gruplara fırsat sunmak ve öğrenci profilindeki çeşitliliği arttırmak amacıyla ortalamanın altında (ABB) notlu öğrencilerin de kabul edileceği duyuruldu.” (https://tr.sputniknews.com, 21.05.2019)
MEB Temel Eğitim Genel Müdürü Gençoğlu’nun ‘dezavantajlı öğrenciler’le irtibat bakımından öğrenci ve veli arasındaki farka işaret ettiği tesbitleri de önemli: “Bir sınıfta engeli olan bir çocuğun bulunması sadece o çocuğun o sınıfta kabul görmesinden ziyade diğer çocuklar için daha önemlidir. Çünkü merhamet duygusunun gelişmesi, paylaşmanın gelişmesi, yardımseverliğin oluşması ancak ve ancak temel eğitim seviyesinde ve sınıflarında oluşur. (Bu konuda) Velileri ikna, öğrencileri ikna etmekten daha zor olduğu için yapmamız gereken şey çok zorlaşıyor. Çocuk, arkadaşlarına karşı biraz acımasızdır, ama çocukların merhamet duygusu her zaman yetişkinlerden daha gelişmiştir.” (AA, 19 Eylül 2019)
Eğitim sisteminin geleceğini planlayanların tartışması gereken başka değerlendirmeler de var: “Gerçekten değiştirmemiz gereken birçok şey var. Bizim bugün başarı dediğimiz şey uluslar arası standartlarda başarı değil. Yine bugün başarılı dediğimiz çocuk uluslar arası standartlarda başarılı çocuk değil. Dünya artık çocukların kendilerini ifade edebilmelerine bakıyor. Dünya öyle bir duruma geldi ki artık duygularını yönetebilen çocuklar dünyayı yönetecekler. Mutlu çocuklar ve güçlü bir Türkiye için geleceğimiz için hepimiz omuzlarımızda ağır yükler taşımaktayız. Bir ülkenin geleceğini çocuklar üzerine inşa eden devletler, hiç şüphesiz ki güçlü devlet olmanın en büyük talibidir.”
Acaba eğitim sistemimiz ‘mutlu çocuklar’ yetiştirebiliyor mu? Acaba Türkiye’nin geleceğini çocuklar ve gençler üzerinden planlayabilmiş miyiz? Acaba?