Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İl Müftülüğü tarafından, Rize’de düzenlenen “Hafızlık İcazet Merasimi”nde yaptığı konuşmada, sözlerin en doğru ve güzeli olan Kur’ân’ın, insana kendini, Rabbini, kâinatı, varoluşun gayesini, asil, onurlu ve tertemiz bir hayatın nasıl yaşanacağını ve ahireti anlatan bir kitap olduğunu hatırlatmış.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İl Müftülüğü tarafından, Rize’de düzenlenen “Hafızlık İcazet Merasimi”nde yaptığı konuşmada, sözlerin en doğru ve güzeli olan Kur’ân’ın, insana kendini, Rabbini, kâinatı, varoluşun gayesini, asil, onurlu ve tertemiz bir hayatın nasıl yaşanacağını ve ahireti anlatan bir kitap olduğunu hatırlatmış.
“Kur’ân, bir ölçüdür. Kur’ân kalbi, aklı imar eder, en doğru yola iletir. Kur’ân en güzel ahlâkı gösterir. Aşırılıktan, azgınlıktan, her türlü kötülükten, münkerden, yanlıştan sakındırır” diyen Erbaş, “Bugün de devasa sorunlarla boğuşan dünyamızın hangi meselesini çözmek istersek, mutlaka Kur’ân’ın mesajlarını gündeme almak zorundayız. Çünkü Kur’ân, bir hidayet rehberidir ve en doğru yola iletir” tesbitinde bulunmuş. (AA, 28 Temmuz 2018)
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş’ın da ifade ettiği üzere Kur’ân’ın metnini okuma noktasında gösterilen gayretin ne kadarını onun manasını anlamak ve hayatımıza yansıtmak için uğraşıyoruz? Hangi seviyede olursa olsun “Kur’ân kursları” bu İlâhî kitabın mesajını anlama noktasında gerekli gayreti gösterebiliyor mu? Yüzlerce ya da binlerce genç Kur’ân’ı ezberleyerek hafız olurken Kur’ân’daki mesajlara vakıf, onu anlayan ve başkasına da anlatabilen kaç ‘ehil genç’ yetişiyor?
Tabiî ki buradaki ihmal gençlerden kaynaklanan bir ihmal değil. Sistem, Kur’ân’ın metnini ezberlemek üzerine kurulmuş. Yanlış anlaşılmasın; Kur’ân’ın hıfzedilmesini basit görmüyoruz. Kur’ân’ı ezberlemek, hafız olmak, imrenilen, alkışlanan ve takdir edilmesi gereken bir harekettir. Bu yolda emeği geçen herkesi bin defa tebrik ederiz ve ediyoruz. Hele hele hafızlar el üstünde tutulmalı ve mutlaka desteklenmeli. Ancak bunun yanında Kur’ân’ın mesajını, manasını, insanlara ve gençlere neler anlattığını öğretme konusuna da en az hafızlık kadar önem verilmelidir.
Bu noktada Kur’ân kursu hocaları ve işin ehli olan akademisyenlere kulak verilmelidir. Değişik vesilelerle sohbet ettiğimiz Kur’ân kursu hocaları ve hafız yetiştiren uzmanlar böyle bir sıkıntının farkında olduklarını, ama sistemin hafızlara başka bir şey öğretmeye müsait olmadığını ifade ediyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu eksikliğin farkında olduğuna göre hadisenin bu yönü de mutlak surette masaya yatırılmalı ve Kur’ân metninin yanında manası, mesajı ve ‘tefsiri’ de öğretilmelidir.
Kur’ân’ı anlamak ve hayatımıza tatbik etmek meselesi gündeme geldiğinde Risale-i Nur’dan istifade etmek gerektiğini görmek durumundayız. Böyle bir proje düşünülüyorsa mutlak surette Risale-i Nur eserlerinden istifade edilmelidir. Ne yazık ki ekseriyetle bu eserlerden istifade yoluna gidilmiyor.
Üstad Bediüzzaman’ın dönemin Diyanet İşleri Başkanına Risale-i Nur Külliyatı’nı gönderip “Bu eserlere sahip çıkın, bu eserleri neşredin” demesi de böyle bir ihtiyaca işaret sayılabilir. Bu vesile ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın geçen yıllarda Risale-i Nur’dan bazı eserleri basıp devamını getirmemiş olması ve bu konuda teferruatlı bir açıklama yapmamış olması da dikkat çekici.
Risale-i Nur umum iman ehlinin malıdır. Herkes ve hepimiz bu eserlere sahip çıkmalıyız. Diyanet de bu eserlere samimane sahip çıkıp neşrine yardımcı olursa hiçbir şey kaybetmez; aksine duâ kazanır.
Kur’ân’ın lâfzını ezberleyen hafızlar Risale-i Nur yardımıyla manasını da öğrenseler nur üstüne nur olmuş olur. İnşallah o günlere de şahit oluruz ve olacağız.