Türkiye’nin üye olmak istediği Avrupa Birliği’nin de kendi içerisinde sıkıntıları olduğu bir gerçek.
Sadece İngiltere’nin birlikten ayrılma kararı bile AB’nin bundan sonraki hedeflerini bir şekilde etkileyecek. Kısaca dünyada olduğu gibi AB’de de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olamayacak.
Ülkemizin, AB’ye üye olmasını istemeyen idareci ve siyasetçiler olduğu gibi Avrupa’da da Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istemeyen, bunun için değişik engeller çıkaran siyasetçileri vardır. Türkiye’nin üyelik talebi üzerinden yürütülen bir kavga orada da devam ediyor. Meşhur, “Birinci Avrupa” ile “İkinci Avrupa”nın kavgası görmezden gelinemez. Türkiye’yi idare edenlerin bu ‘kavga’yı bilip ve görüp ona göre adım atmasında fayda var.
Bu noktada Fransız Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Türkiye-AB uzmanı Didier Billion’un “yeni AB” ile Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda yaptığı tesbitler dikkat çekici. Billion, “Türkiye’nin tam üyelik arzusu tümüyle sona erdi mi?” sorusuna şöyle cevap vermiş: “Politikada hiçbir zaman ‘asla’ dememek lâzım. Yollar, bir gün yeniden açılabilir. Ben Türkiye’nin, AB üyeliğini savunanlar arasındaydım, bu biliniyor. Ama Türkiye’nin AB üyesi olabileceğini söylemek bugün imkânlı değil. Sebeplerini artık herkes biliyor. Bugün, geldiğimiz noktada iki hatadan uzak durmak lâzım. Birincisi ‘Türkiye derhal AB üyesi olmalı, olabilir’ demek. Bu durumdan üzüntü duyabiliriz, ama bu bir gerçek. Türkiye şimdi bu haliyle üye olamayacak maalesef. Ama diğer taraftan ‘Türkiye ile ilişkileri koparmak gerekir, Türkiye kendi hayatını yaşasın, artık Türkiye ile yapılacak bir iş kalmadı’ demek de hata. Avrupa’nın yeniden yapılanmasından söz ediyoruz. Bununla beraber Türkiye ile de ilişkilerin yeniden yapılandırılması gerekir. Türkiye ile ilişkileri yeniden rayına koymalıyız.” (amerikaninsesi.com, 2 Ağustos 2019)
“(İlişkiler) Nasıl rayına oturtulacak?” sorusunun cevabı da özetle şöyle olmuş: “Bunun yapılması, söylenmesinden daha zor bir iş. AB içinde Türkiye ile tüm işbirliğini reddedenler var. Türkiye’de de bunu istemeyenlerin çoğunlukta olduğunu biliyoruz. Türkiye ile çalışmaya devam etmek, projeler yapmak gerekir. Konuyu sakince, kararlı bir şekilde ele almalıyız. Sadece ekonomik ve askerî alanda değil, Türkiye ile binlerce proje planlayabiliriz. Ekonomi, enerji, kültür... (...) Tam üyelik önümüzdeki 5-10 yılda olmayacak, ama bu süre içinde en büyük hata Türkiye ile köprülerin atılması olacaktır. Türkiye ile ilişkilerimizi yeniden ete kemiğe büründürmeliyiz.”
Türkiye-AB uzmanı Didier Billion’un şu tesbiti de idarecilerimizi düşündürmeli değil mi: “Sanırım acil gündemde tam üyelik yok, bu bir gerçek, Türkiye 2005 yılındaki Türkiye değil. Bu olumsuz bir gelişme, ama durum bu.”
2019’daki Türkiye’nin, 2005’deki Türkiye’den daha ‘geri’ye düşmüş olması acaba kimi sevindirir? Türkiye her geçen yıl hak, hukuk, adalet, hürriyet ve demokrasi yolunda çok daha ileriye doğru gitmesi gerekirken “geri”ye düşmek bize yakışır mı? 2005’de AB’ye daha yakınken 2019’da uzaklaşmış olmak büyük bir dert ve problem değil mi?
Bütün bu olumsuzluklara rağmen bizi ‘kağnı arabası’ ile geçen Avrupa’yı ‘şimendifer’ ve ‘balon’la yetişip hatta geçeceğimize olan inancımız tamdır inşallah...