Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, İstanbul Üniversitesi’nin 2019-2020 akademik yılı açılış ‘dersi’nde yaptığı konuşmada adalet ihtiyacına dikkat çekmiş.
Malkoç’un üniversitenin Fen Fakültesi Ord. Prof. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda yapılan ‘açılış dersi’ndeki tesbitleri hayata geçmiş olsa sıkıntıların büyük bir kısmının geride kalması mümkün olur.
‘Açılış dersi’nde de dikkat çekildiği üzere mesele dönüp dolaşıp ve ‘uygulama’ya dayanıyor. Tabiî ki ‘iyi kanun’ları ‘kötü şekilde’ yorumlayıp uygulamalardan da yine idareciler doğrudan ya da dolaylı olarak sorumludurlar. Böyle yapanlara gerekli cezalar verilmediği sürece ‘iyi kanun’lar dahi olsa kötü uygulamalarla canlar yanmaya devam eder.
Buradaki konuşmasında bütün devletlerin varlık sebebinin adalet olduğunu ifade eden Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, “Adalet, toplumun huzurunun, barışının teminatı. Adalet, herkesin isteği, arzusu ve hedefi. Dinler, ideolojiler, düşünce sistemleri adaleti gerçekleştirmek için çaba göstermişlerdir. Bizim medeniyetimizde adaletin yeri bambaşkadır” demiş. (AA, 7 Ekim 2019)
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun temel amacının Türkiye’de hak arama kültürünü yaygınlaştırmak olduğunu hatırlatan Malkoç, “Eğer biz bunu becerebilirsek, Türkiye’nin sorunları yüzde 70 oranında azalır. Bir idareciye, bir kamu görevlisine ‘Bir dakika niye böyle yapıyorsun?’ sorusunu sorabilse, işlerimiz yarı yarıya çözülecek. Ama maalesef, insanımız kendi hakkını aramıyor. Üşeniyor, gevşeklik yapıyor, tembellik yapıyor. ‘Arasam ne olur?’ diyor. Halbuki arasa, bize bir dilekçe yazsa inanın bütün işler çözülecek. İşte biz toplumda bunu teşvik etmeye çalışıyoruz” şeklinde konuşmuş.
“Adalet, herkesin isteği, arzusu ve hedefi” ise şu andaki tablo niçin bu sözleri tasdik etmiyor? Türkiye’yi idare edenlerin hedefi, isteği ve arzusu adalet ise, niçin diz boyu adaletsizliklere şahit olunuyor? Muhtemelen bazı idareciler, “Nerede adaletsizlik var ki! Her şey güllük gülistanlık” diyorsa, en başta Malkoç’un tesbitlerine itiraz etmiş sayılır. Çünkü ülkemizde bir adalet talebi olmamış olsa, bu meseleler bu kadar konuşulur ve her fırsatta gündeme gelir miydi? Ekonomik, sosyal ve siyasî hayatın her adımında, her karesinde adaletsizlik hükmediyor. Adalet saat gibi işlemiş olsa yeni ‘adalet paketleri’ açıklanması için çalışmalar yapılır mıydı? İyi yönde adımlar atılmak isteniyor ve yeni vaadler yapılıyorsa; demek ki sistemde bir tıkanma vardır. Adalet sisteminin âdil işlediğine kaç kişi inanıyor? ‘Adalet sarayları’na işi düşüp de memnun ayrılanların nisbeti kaçtır? Mahkemelerin verdiği kararların yüzde kaçı, ‘üst derece’ mahkemeleri tarafından tasdik ediliyor?
Sistemin düzelmesi için elbette ‘haklarımız’ı bilmemiz gerekir. Ancak burada da yine idarecilere vazife düşmüyor mu? Hak arama yollarını kapatan kimler? Hak aramayı ‘suç işleme’ gibi görenler kim? Üst seviyeli bir idareciye, “Bir dakika niye böyle yapıyorsun?” diyene izahat mı yapılıyor, yoksa kulaklar mı kapatıyor? Hak arayan vatandaşlara karşı; “Sen kim oluyorsun da bana hesap/soru soruyorsun?” manasına gelen bir tavır sergilenmiyor mu? Doğru, insanımız hakkını arayamıyor, ama ‘hakları’nı bildirmeyip öğretmeyenler de yine idareciler değil mi?
Biz de öğrenelim, ama idarecilerimiz de haklarımızı öğrenmemize engel çıkarmasınlar. İtirazlar dikkate alınsın ve işler adaletle yürüsün vesselâm.