Her zaman tekrar edildiği üzere araştırma, anket ya da değişik maksatlarla açıklanan rakamlara ‘gerçek tabloyu göstermediği’ düşüncesiyle itiraz edilebilir.
Rakamları eğip bükmek ya da yanlış yorumlamak da ihtimal dahilindedir. Ancak bu yanlış yorumların ilânihaye devam etmesi ya da gerçeklerin gizli kalması mümkün olmaz. Bir şekilde hakikat ortaya çıkar ve tarih boyunca da zaten böyle olmuştur.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 yılına ait “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” sonuçlarını açıklamış. Buna göre, mutlu olduğunu beyan eden 18 ve üzeri yaştaki kişilerin oranı, 2019’da yüzde 52,4 olarak kayıtlara geçerken, geçen yıl yüzde 48,2 olmuş. Mutsuz olduğunu beyan edenlerin oranı ise aynı dönemde yüzde 13,1’ten yüzde 14,5’e çıkmış. (AA, 18 Şubat 2021)
Araştırmada evli olanların, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu da görülmüş. Mutlu olduğunu belirten evli kişilerin oranı, 2020’de yüzde 51,7, evli olmayanlarda bu oran yüzde 41,3 olarak tesbit edilmiş. En düşük mutluluk oranı ise 2019’da yüzde 48,7 ile 55-64 yaş grubunda görülürken 2020’de yüzde 45,4 ile 35-44 yaş grubunda tesbit edilmiş.
Kendilerini en çok ailelerinin mutlu ettiğini belirtenlerin oranı, geçen yıl yüzde 69,7 olurken bunu, yüzde 15 ile çocuklar, yüzde 4,2 ile kendisi, yüzde 3,6 ile anne/baba, yüzde 3,5 ile eş ve yüzde 2,2 ile torunlar izlemiş.
Kamu hizmetlerinden memnuniyet düzeyleri incelendiğinde 2020’de asayiş hizmetlerinden memnun olduğunu beyan edenlerin oranı yüzde 77,4 olurken bunu sırasıyla yüzde 72,1 ile ulaştırma ve sağlık, yüzde 63,9 ile Sosyal Güvenlik Kurumu, yüzde 60,4 ile adlî ve yüzde 56,2 ile eğitim hizmetlerinden memnuniyet izledi.
Kendi geleceklerinden umutlu olduğunu beyan eden kişilerin oranı, geçen yıl yüzde 69,6 olurken bu oran erkeklerde yüzde 68,5; kadınlarda ise yüzde 70,7 olarak kayıtlara geçmiş.
Tabloya bakıp ‘durum fena değil’ demek de mümkün; mutluluk nispetinin git gide azalması karşısında ‘aman tedbir alınsın’ demek de mümkün. Her halde Türkiye’yi idare edenlerin de bu tablo karşısında bir değerlendirme, bir öz eleştiri, bir yorum yapmaları icap eder. Daha iyi şartlarda yaşamak ve daha huzurlu olmak herkesin hakkı olduğuna göre; her geçen yıl ‘yüksek hedefler’e doğru koşmak icap etmez mi? “Yüzde bir iki puan düşmekle bir şey olmaz” mı denilmeli; yoksa “Niçin çok daha mutlu, çok daha iyi, çok daha huzurlu bir tablo ortaya koyamadık?” demek mi?
Türkiye’yi ve milleti düşünen idareciler ‘daha iyi’ hedefine yürümeli ve bir iki puanlık düşüşü bile ‘alarm zili’ olarak görmeli. Maksat ve hedef ilâve olarak ‘bir kişiyi’ dahi ‘mutlu olanlar’ dairesine katmak değil miydi? Niçin dünya başka milletler için ‘terakki dünyası olsun’ da bizim için ‘tedenni dünyası’ olsun? Bu anlayışla, bu bakışa, bu tehlikeleri ciddiye almayışa itiraz edilmelidir.
Araştırmanın ortaya koyduğu bir başka tablo da, bütün olumsuzluklara rağmen milletin büsbütün ümitsizlik batağına sürüklenmemiş olmasıdır. Ayrıca ailenin halen huzur ve mutluluk kaynağı olarak görülmesi de Allah’a şükür temellerimizin sağlam olduğunu gösterir.
Mutlu ve huzurlu bir dünyada yaşamak her insanın hakkı. İdarecilerimiz adımlarını buna göre atmalı vesselâm.