Geçen gün İstanbul’da düzenlenen bir programda, cumhurbaşkanı konuşurken itiraz anlamına gelen sloganlar atan 9 kişi tutuklandı. Haliyle bu karar başta muhalefet olmak üzere hukukçular nezdinde de tepki gördü.
Haberlere konu olduğu kadarıyla protestocular salonda slogan atmışlar. Anlaşıldığı kadarıyla işin özünde aylardan beri devam eden “İsrail’i ticaret devam ediyor mu etmiyor mu?” tartışması var. Bazı gazeteciler ve muhalefete mensup milletvekilleri belgeler yayınlayarak ticaretin devam ettiğini ileri sürüyorlar. Türkiye’ye idare eden siyasetçiler ise bunu inkâr edip, belli bir tarihten sonra ticaretin tamamen sona erdiğini söylüyorlar. Tabiî ki umumi anlamda kamuoyu, idarecilerden ziyade muhalif milletvekillerinin açıklamalarını dikkate alıyor.
Bu dorumun bir kaç sebebi var. Türkiye’yi idare edenler büyük ölçüde inandırıcılıklarını sarsmış durumda. Buna en büyük örnek, açıklanan ‘resmi enflasyon’ rakamlarıdır. Diyelim ki resmi rakamlar enflasyonun yüzde 50 civarında olduğunu söylüyor. Fakat çarşı ve pazardaki fiyatları gören vatandaş, bu resmi rakamlar yerine kendi gördüğü ve kıyasladığı rakamlara itibar ediyor. Doğru olup olmaması bir yana, millet ekseriyeti şöyle düşünüyor: “Ben geçen sene peyniri 150 TL’ye alıyordum. Bu sene aynı peynire 300 TL veriyorum. O halde resmî enflasyon rakamları güvenilir değil.”
Aynen bunun gibi İsrail’le ticaretin devam edip etmediği noktasında da vatandaş güvenini kaybetmiş vaziyette. Ortaya belgeler de çıkınca ‘yanıltıldığını’ düşünüyor. İşte bu hal ve gidiş sebebiyle bazıları tepki ve protesto yolunu seçiyor.
Elbette hukuk bir uzmanlık işidir. Bununla birlikte yine ‘hukukçular’ın yaptığı açıklamalara bakılırsa bu ve benzeri tutuklama kararları adalete güveni de sarsmış oluyor. Şiddet içermeyen itiraz ve protestolar sebebiyle insanların tutuklanması adalet sistemine olan güveni de aşındırmış oluyor.
Bazıları “Türkiye’nin şartları farklı” deyip her yanlışı savunmayı tercih edebilir. Ancak Avrupa ya da adalet sisteminin adil işlediği yerlerde insanlar çok daha sarsıcı, çok daha itiraz yüklü protestolara imza atıyor. Bu noktada medyaya yansıyan yüzlerce örnek vardır. Peki, oralardaki idareciler bu protestolara müsamaha ile bakıp itiraz edeleri tutuklamıyor da benzer davranışlar ülkemizde niçin tutuklama ile neticeleniyor?
Nasıl “Yollar yürümekle aşınmaz” ise, protesto edilmekle de siyasetçi bir şey kaybetmez. Protesto edenlerin sözlerine kulak verip, “Acaba bir haklılık payı var mı?” diye düşünülse muhtemeldir ki daha iyi neticeler ortaya çıkabilir.
İtiraz ve protesto hakkı demokrasilerde olan en temel haklardan biridir. Bunları fiilen yasaklamaya çalışmakla görünüşte sükunet sağlanmış olsa da esasta problemler halının altına süpürülmüş olur.
Bu ve benzeri protestolar karşısında, “Yollar yürümekle aşınmaz” tavrı sergilemek siyasetçiler yakışan bir tavır olsa gerek vesselam.