Sosyal medya diye adlandırılan haberleşme vasıtalarının git gide insanları ‘deli’ye çevirdiği daha net anlaşılıyor.
Amerika kaynaklı bir habere göre akıllı telefonlar ve sosyal medya bağımlılığı eğitim sistemi için ciddî bir dert haline gelmiş.
Kabul etmek gerekir ki sosyal medyadan, ‘sanal âlem’den tamamen uzak kalmak mümkün değil. Bunu ancak binde bir, belki milyonda bir kişi temin edebilir. O halde bu derde karşı nasıl çareler bulabileceğimizi konuşmak ve tartışmak durumundayız.
Konu ile ilgili haberde şöyle bilgiler var: ABD’deki öğretmen ve eğitimcilerin gözlemleriyle uzman görüşlerine yer verilen Associated Press’in (AP) makalesinde, akıllı telefon kullanımının ortaokul ve lise düzeyindeki çocuklarda anksiyete (endişe kaynaklı psikolojik rahatsızlıklar) gelişmesine yol açtığı vurgusu yapılmış. Güney Carolina eyaletinde lisede çalışan bir öğretmen öğrencilerin cep telefonu ve sosyal medya bağımlılığını, “Bir kız, bir saatlik ders süresince 150’ye yakın Snapchat bildirimi aldı, 150!” diyerek şaşkınlıkla ortaya koymuş. ABD Ulusal Eğitim Vakfı ise yayınladığı son raporda, dijital cihaz kullanımın ergenlerde yol açtığı anksiyeteyi, ‘akıl sağlığı tsunamisi’ olarak nitelemiş. San Diego Eyalet Üniversitesi Psikoloji bölümünden bir uzman da akıllı telefonlarla artan psikolojik problemlerin basit bir ‘rastlantı’ olamayacağını söylemiş. Uzmana göre, akıllı telefonlar gençlerde uykusuzluğun artmasına yol açarken yüz yüze iletişimin de azalmasına sebep oluyor. (Hürriyet, 8 Haziran 2019)
Geçen yıllarda en büyük tehlike televizyon yayınlarıydı. Şimdi buna ilâve olarak ‘sanal âlem/ sosyal medya’ diye adlandırılan yeni mecralar, vasıtalar çıktı. Televizyonların fena yayınlarına karşı verilen mücadele bir anlamda boşa çıkmış oldu. Çünkü şimdi çok daha sinsi, çok daha tehlikeli, çok da yaygın bir hastalık var.
Bu tehlikeleri tesbit etmek ve listelemek elbette gereklidir, ama yetmez. Asıl mesele bu hastalığa, bu felâkete, bu ‘düşman’a karşı nasıl ve ne ile mücadele edileceğidir. ‘Sanal âlem/ sosyal medya’ tehlikesine karşı büyük bir ‘kitap okuma kampanyası’ başlatmak belki en isabetli ve en faydalı çalışma olur. Erken yaşlarda okuma alışkanlığı kazanan çocuklar ve gençler ‘sosyal medya’yı da ‘okuma odası’ olarak kullanmasını bilir. Hadiseye bu pencereden bakmaz ve sadece tehlikeye dikkat çekmekle iktifa edersek başarılı bir mücadele ortaya koymuş olmayız.
Mesele mecburen eğitim sistemine gelip dayanıyor. İlk okuldan son okula kadar her yıl kitap okuma saatleri ve belki dersleri ihdas edilse çocuklarımız ve gençlerimiz sanal âlemin zararlarında daha rahat korunabilir. Esasında okuma alışkanlığı okuldan önce ailede kazanılsa çok daha iyi olur. Tabiî ki bunun için de büyüklerin kitap dostu olması icap eder. Kitap okunmayan evlerde ‘sanal âlem’in hükmetmesi beklenen bir netice olur.
Sosyal medyaya esir olma noktasında kabahati çocuklara atıp kurtulamayız. Az çok hepimizde bu esaretin izleri vardır. Bununla birlikte çarenin kitap okumaktan geçtiğini görmeli ve kabul etmeliyiz. Ne kadar çok kitap okur ve kitap dostu olursak kendimizi ve ailemizi o kadar sanal âlemin, sosyal medyanın tasallutundan kurtulabiliriz.
Birbirimize iyi örnek olalım ve kitap okuyup okumayı teşvik edelim derim.