"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şefkat madenini işlemek

Fethiye Akay
25 Nisan 2020, Cumartesi
İnsan, yaratılışındaki mahiyet-i camiasından ötürü birçok zıtlığı bir arada bulundurur.

Meselâ, ihtiyaçlarının çokluğu karşısında eli kısadır. Bekaya uzanan emelleriyle birlikte acizliği, zayıflığı hadsizdir. Yine bu zıtlıklardan biri olarak; ömrü boyunca aciz olan insan, daima bir Kadir-i Ezeli’nin kudretine ihtiyaç duyar. Bununla birlikte insanda acizlikten neş’et eden daimî bir çocukluk bulunduğundan da daima şefkate muhtaçtır.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin, İşarat’ül İ’caz adlı eserinde imanın üç hassasından biri 1 ve bir maden olarak nitelendirdiği şefkat, insanda en çok inkişaf etmesi gereken lâtifedir diyebiliriz. Çünkü şefkat bir sırdır. Bu sırrın gereği ise onu açığa çıkarmaktır. Yani madeni işleyip, kullanılabilir hale getirmektir. Ham madde olarak kalıp işlenmemiş değerli madenlerin bir kıymeti olmadığı herkesçe malûmdur. Şefkat madeni, işlendiğinde kişinin maddî ve manevî hayatında güzel ahlâkı netice verecek bir çekirdek hükmüne geçecektir.

Peki bu maden nasıl işlenmeli ve hakikî manası ona nasıl kazandırılmalıdır? Şöyle ki; şefkat hakikatte güzel bir maden olmasıyla birlikte tek başına ayakta durabilen bir haslet değildir. Zira bazı ulvî hisler fiiliyata geçerken, o ulviliğini yitirip su-i ahlâka dönüşebilmektedir. “İnsanlar helâk olur, ancak bilenler kurtulur. Bilenler de helâk olur, ancak bildiklerini yaşayanlar kurtulur. Bildiklerini yaşayanlar da helâk olur, ancak ihlâslı olanlar kurtulur. İhlâslı olanlar da her an onu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar’’ 2 hadisinin sonundaki vurucu nokta olan “ihlâs” birçok şey gibi şefkatin de mayası olup onu su-i ahlâk olmaktan kurtarır.

Said Nursî bize bu konuda şöyle bir formül sunar: Zaaf ve acz+ hakikî ihlâs= şefkat. Çünkü şefkat; karşılık beklemeyen, livechillah bir lâtifedir. Zaaf ve acz ise insanda daima bulunan iki halettir. Ancak bu ikisinin imtizacı ile hakikî şefkati elde edebiliriz.

Tam bu esnada zihinlere şöyle bir soru gelebilir: Hakikî ihlâsın olup olmadığı nasıl anlaşılabilir? 

Cevap yine Risale-i Nur’un satırlarındadır: “Her bir şefkat sahibi, başkasını mesrur etmekten memnun olur.” 3 Evet, kişi şefkat hissinin zemininde ihlâs olup olmadığını, başkasını mutlu ettiğinde, yaşadığı memnuniyet halinden anlayabilir.

Şefkati ihlâs zeminine oturttuktan sonra kişinin yapması gereken şey kendine zulmetmeyip şefkat etmesidir. Nefsini, lâtifelerini, kabiliyetlerini şefkatle irşad etmek, Kur’ân’ın ahkâmından ve Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’ın Sünnet-i Seniyye’sindendir. Kendini günahlardan muhafaza etmek kişinin nefsine şefkat etmesidir. Kabiliyetlerini ve lâtifelerini inkişaf ettirip, onları yaratılış hikmetlerine uygun şekilde kullanmak, kişinin kabiliyetlerine ve lâtifelerine şefkat etmesidir. Vücudun en büyük fabrikası olan mideye oruç ile tatil-i eşgal ettirmek, diğer fabrikalarla (akıl, kalp, ruh) ilgilenmeye fırsat olacağından onlara şefkat etmektir. Bu yapılanlar karşısında ruhun lezzet alması ise şefkatin hakikî olduğunun göstergesidir.

Kendi nefsine şefkatin zıddı olarak zulmeden, başkasına da şefkat edemez ve Allah’a hakikî kul olamaz. Çünkü insan, ancak acz ve şefkatin imtizacı ile Allah’a karşı ne kadar fakir olduğunu hissedip, gösterme hali olan iftikârı yaşayabilir ve ancak bu haleti yaşayanlar etrafındakilere hakikî şefkat besleyebilir. Kendi nefsine zulmedip başkalarına şefkat besliyor gibi gözükse dahi o şey şefkat olamaz. Yukarıda verdiğimiz formülde ihlâs yerine; korku, insanların teveccühü, makam-mevki sevgisi gibi kötü hasletleri koyduğumuzda ortaya çıkacak şey riya yani ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu meseleyi Hanımlar Rehberi’nde şöyle izah eder: “Fakat maatteessüf bîçare mübarek taife-i nisaiye, zalim erkeklerinin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için başka bir tarzda, zafiyetten ve aczden gelen başka bir nevide riyakârlığa giriyorlar.” Bu kaidenin bütün insanlar için geçerli olduğunun ispatı ise günümüz insanının dünyevî menfaatler için sergilediği riyakârane ve zalimane hallerdir.

Hâsılı; koruma, acıma, esirgeme ve muhabbet gibi hisleri barındıran şefkatin, hakikî manasını kazanabilmesinin iki temel şartı vardır. Birinci şart, zemininde ihlâsın olması; ikinci şart ise kişinin önce kendine şefkat edip zulmetmemesidir. Bu iki şart sağlandıktan sonra, şefkat; aile hayatında ve sosyal hayatta da rolünü icra edebilecektir.

Dipnotlar:

1- İşarat’ül İcaz, Yeni Asya Neşriyat-2017, Sayfa: 124-125.

2- Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ, 2:312.

3- Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat-2017, Sayfa: 651.

Okunma Sayısı: 1666
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • A. AYDIN

    26.4.2020 01:49:09

    "Demek ey nefis! Nefsine muhabbet değil, belki adavet etmelisin veyahut acımalısın veyahut mutmainne olduktan sonra şefkat etmelisin." (24. Söz, 5. Dal, 1. Meyve)

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı