"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devletin bekâsı

Halil ELİTOK
10 Nisan 2019, Çarşamba
Kelimeler gayesinin dışında veya ifade ettiği manaların dışında kullanılırsa kavram karmaşasına sebep olur. Bu da dilin yozlaşmasını meydana getirir.

Toplumları örfünden uzaklaştırır. Milletleri millet yapan unsurlardan birisi de dil birliğidir. Kaldı ki, beka sorunu varsa bunun yolu da ancak adaletle halledilir. Burada beka kelimesinin anlamına da bakmak gerekir. Beka; “Bir devletin toprak bütünlüğünü, ahdi hukukunu ve anayasal düzenini iç ve dış tehditlere karşı koruması suretiyle hayatiyetini devam ettirmesidir.”

Şimdiye kadar hiç beka konusu gündeme gelmemişken, bu gün bu konunun gündeme taşınmasının bir başka versiyonu olması gerekir. Eğer farzı muhal, beka konusunun olduğunu düşünelim, bunun için önce adaletin sağlanması gerekir. Çünkü; adalet bekanın varlık sebebidir. Hz. Ömer’in ifadesiyle “Adalet mülkün temelidir.” Yani devletin temelidir. Devletin kurumlarında adalet yoksa veya devleti yönetenler adil değilse bekanın varlığından bahsetmek kendimizi aldatmaktan bir şey değildir. 

Bu konuda Hz. Peygamber (asm), anarşi ve yıkımı beyan ederek şöyle ifade eder: “Bir kavimde haksız ve adaletsiz hüküm arttıkça orada mutlaka kan dökülmesi yaygınlaşır.”

İçtimaî kargaşaların temelinde büyük ölçüde adaletsizliğin yattığını söyleyebiliriz. Mesele böylece temelden kavrandığı takdirde, anarşinin silâhla, zorla bastırılamayacağı, bunun ancak bütün vatandaşlara şamil olan gerçek bir adalet, insana insanlık haysiyet ve şerefini veren, inancından dolayı, vicdanî kanaatleri, dinî yaşayışı sebebiyle vatandaşları horlamayı terk eden adalet ve bitaraflığına her vatandaşı inandıran ciddî bir devlet idaresini getirmekle önlenebileceği kabul edilir.

Bediüzzaman, Divan-ı Harb-i Örfi adlı eserinde Kur’ân’ın getirdiği medeniyetin ancak şu esaslarla sağlanabileceğini şöyle ifade eder: “Şeriat-ı garra müsavatı ve adaleti ve hakikî hürriyeti cemi revabıt ve levazımatıyla camidir.”

Bekanın devlette hakim olmasının bir hükmü de sulhkârane muamele etmek ve dost kazanmak gerektiğini Bediüzzaman, Mektubat adlı eserinde şöyle ifade eder: “Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husûmet tezayüd eder. Zahiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedamet eder, sana dost olur. Mü’minin şe’ni, kerim olmaktır. Senin ikramınla sana musahhar olur. Zahiren leim bile olsa, iman cihetinde kerimdir. Evet, fena bir adama ‘İyisin, iyisin’ desen iyileşmesi ve iyi adama ‘Fenasın, fenasın’ desen fenalaşması çok vuku bulur.”

Okunma Sayısı: 3628
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı