Ne kadar çok okursak okuyalım gözümüzden kaçan bir kelime oluyor Risale-i Nurda. Sonrasında ise “gözümüze kaçan.”
“Bana bak, dikkat et? Okuyup geçme” diyor.
Münker ve nekir bahsinde şöyle der: “Kabirde yalnız, kimsesiz, karanlık, soğuk, dar bir haps-i münferitte, bir tecrid-i mutlak içindeki tevahhuş ve meyusiyetten tedehhüş ederken, birden Münker ve Nekir taifesinden iki mübarek arkadaş çıkıp geldiler. Benimle münazaraya başladılar.”
Metnin düz okuduğumuzda ‘münazaraya başladılar” kısmını “sohbete başladılar” gibi anlayabiliriz.
“Sohbete başladılar” yerine neden “münazaraya başladılar” diye yazıldı?
Münazara üzerine düşünüldüğünde çok farklı hakikatler açıldı. “Bir münazarda, jüri önünde ‘hadi bize iddianı ispatla’ sahne ve salona dönüştü.”
Münazaranın kazananı ya da kaybedeni olmak?
Münazarada sizin iddianız dışında antitez ile sorularıyla sizi sıkıştıran diğer bir grup olduğunuzu unutmayalım. İmana dair sualleri ile bizlerde bulunan imanın tahkiki ya da taklidi mi olup olmadığının bizden ispatını isteyecekleri bir münazara meclisi?
Bu zamanda ateizm ve deizm gibi akımların şeytanı ve nefs-i emmaresi ile sordurduğu suallere taklitten öte tahkik ile cevap verebiliyor muyuz?
Münazaranın tam olarak ne olduğunu öğrenmek için edebiyatçı yazarlarmısınızdan Mustafa Usta kardeşimi aradım. Beraber düşündük. Münazarada galip olan tarafı ilan eden bir jüri, ayrıca seyircilerin olduğunu öğrendim.
Münker ve nekir ile olan münazaranın jürilerini kim ve neredeler?
Şöyle ki: Sarf ve nahiv ilmini okuyan bir medrese talebesinin vefat edip, kabirde Münker ve Nekir’in; “Men Rabbüke” diye suallerine karşı, kendini medresede zannedip nahiv ilmiyle cevap vererek, “Men mübtedâdır, Rabbüke onun haberidir. Müşkül bir meseleyi benden sorunuz, bu kolaydır” diyerek, hem o melâikeleri, hem hazır ruhları, hem o vâkıayı müşahede eden orada bulunan bir keşfü’l-kubur velîsini güldürdü ve rahmet-i İlâhiyeyi tebessüme getirdi. Azaptan kurtulduğu gibi…
O an orada izleyenler: “Hem o melaikeler, hem hazır ruhlar, hatta o vakıayı dışarıdan izleyen keşfü’l kubur velisi. Daha da ötesinde “tebessüm eden rahmet-i ilahiye…”
Hani sorgu sualde yalnızdık biz?
Yalnız hesap vermek yerinde kendimizi bir münazara salonunun ortasında bulacağımızı anlıyoruz bu metinden. O an orada bulunan hazır ruhlar derecemize göre Allah-u alem, nur talebesi ağabeyler, üstad hazretleri, gavs-ı azam, İmam-ı Ali (r.a) gibi zatlar olması ihtimal dairesinde değil midir?
Bu münazara da kazanan da kaybeden de biziz. Münazaramızı seyredenleri de memnun mu edeceğiz yoksa üzecek miyiz?
Metnin devamında …. ben de ve Risale-i Nur şakirtleri de, o suallere karşı Risale-i Nur’un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi mânen cevap verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevk edecekler inşaallah…
Onlar dediği kim? Tasdik, tahsin ve tebrik eden?
Dualarınızı beklerim.