"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tefekkür yolculuğum -2

Harun SÖZLER
12 Aralık 2025, Cuma
Bir zamanlar oynadığım o oyunun içinden yükselen sorular, zihnimde bambaşka kapılar aralamıştı… Oyun durdu ama düşündürdükleri durmadı.

Her defasında tefekkür yolculuğum bakış açımı derinleştiriyor, düşüncelerimi genişletiyordu.

Şöyle ki; artık gerçeğin farkına varmış o karakter bana seslense:

“Ey bu oyunun mimarı…

Bu diyarı bizim için var eden…

Seni biliyor ve sana iltica ediyorum.

Ne bu yapay dünyanın ışıkları, ne dijital nimetler…

Hiçbiri benim için değer taşımıyor; ancak senin ikramın oldukları sürece anlamlılar.

Ben senin rızanı umuyorum.”

Kelimeler oyundaki sanal bir karakterden çıkıyor olsa da, içimde tuhaf bir sükût oluştu.

Çünkü bana seslenen aslında oyundaki bir karakter değil; kendi varlık arayışımın yankısıydı.

İçimden şöyle bir karşılık yükseldi:

“Sen madem artık bu oyunun içinde kaybolanlardan değilsin;

Hem madem suretlerin aldatmasına kapılmadın;

Hem madem nimetlerde değil, nimeti verende hakikat arıyorsun;

Hem madem geçici kazanımlar, şöhretler, başarılar senin için hedef olmaktan çıktı…

Bu, artık oyunun sınırlarını aştığın anlamına gelir.

Bu, seni diğerlerinden ayıran en büyük nasiptir.”

Ona vereceğim cevap, yıllardır kendi ruhumun duymaya muhtaç olduğu cevaptı: Ebed, ebed diye haykıran ruhum, ummadığı bir zamanda, ummadığı bir tefekkür sahnesiyle, onu yakıp kavuran derdine çareyi bulmuştu.

Çünkü bu basit bir teselli değil; en mantıksal cevaptı. Oyun metaforu, kâinattaki düzenin zorunluluğunu gösteriyordu. Oyundaki kodları fark edip yazılımcıyı bulmak, kâinattaki düzenden Yaratıcıyı bulmak gibiydi. Görünen her şey, görünmeyen Kudretin imzasıydı.

Hem karakterin yönelişi dahi mantıkî olarak karşılıksız kalamazdı. Eğer merhamet ve şefkat fıtratta varsa, fıtratı veren Yüce Kudret, daha yüksek derecede merhamet sahibidir. Fânî dünyanın değil, bâkî âlemin peşinde olan ve hakikatin peşine düşen birini, kâinatın mimarı nasıl karşılar; kulun ‘lebbeyk, lebbeyk’ diye haykırışları nasıl cevapsız kalır?

Benim muhabbetimin, nazarımın ve hatta lütfumun o oyun karakterine yönelmesinin tek bir sebebi vardı. O diğerleri gibi oyunun parıltısına kapılmamıştı. Aklını kullanmış, düzeni fark etmiş, kendisini aşan bir Kudretin varlığını sezmişti. Üstelik rızam için bana yönelmişti. İşte bu teslimiyet, milyonlarca karakter içinde ona bambaşka bir değer kazandırıyordu.

O hâlde… Ben, bir oyundaki varlığa sırf beni aklıyla bulduğu ve karşılıksız bir teslimiyetle yöneldiği için muhabbet duyuyorsam, kâinatın gerçek sahibine karşı benim vaziyetim nasıl olmalı?

Benim muhabbetullah için de böyle yapmam gerekmez mi? Aklımı kullanarak O’nu fark etmeliyim. Fıtratımın sesine kulak verip O’na yönelmeliyim. Ve bu yönelişi herhangi bir maddî beklentiye bağlamadan, yalnız O’nun rızasını merkeze alarak sürdürmeliyim.

Eğer ben kendi oyunumdaki bir karaktere sırf beni tanıdığı için yükseltiyorsam, Allah, kendi sanatının en mükemmel meyvesi olan insana, O’nu tanıdığı ve teslim olduğu ölçüde nasıl bir yakınlık ve lütuf ihsan eder?

Oyun karakterinin bana yönelişinde değer bulan kalbim, asıl hakikati fark ettiğinde sarsıldı:

O karakter beni bulduğunda değer kazanıyorsa, ben de, Allah’ı bulduğum, bildiğim ve kulluk ettiğim ölçüde değer kazanıyorum…

Okunma Sayısı: 115
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı