Eski dönemlerde krallar ya da padişahlar başbakan veya sadrazam seçerken din adamlarını ve askeri zapturapt altına alabilecek kabiliyetlerine ve irtibatlarına dikkat ederlerdi.
Batı’da bu, kilise ve askerlerdi. Bizde ise ulema ve umera olarak bilinirdi. Bilindiği gibi umera, emirler yani askerler müessese olarak zaten hep vardı. Vaktiyle vali gibi birçok yöneticinin de askerlerden seçildiğini unutmayalım.
Bizdeki ulema yani âlimler Batı’daki kilise gibi ruhban sınıfı olmadığı ve müesseseleşmediği için daha geniş bir sahaya yayılmışlardı. Ulemanın içinde din âlimleri olduğu gibi dini konuların dışındaki âlimler de ulema sınıfı olarak bilinirdi.
Ulemanın esas gücü ise içinden çıktıkları mektep-medrese, tarikatlar ve cemaatlerdi. Batı’daki yapılanma da bizimkinden çok da farklı değildi. Onlarda sadece din âlimleri diğerlerinden keskin bir şekilde ayrılmıştı.
Kral ve padişahların kolay yönetme isteklerine, iktidarlarını sürdürme arzularına ve devletin yapısına bakıldığında sadrazama biçilen rolü anlamak mümkün.
Ulema ve umera devletin dayandığı kalem ve kılıç gibi… ikisini de zapturapt altına almak iktidardakiler için kısa vadede ciddî kazançlar getirmekle birlikte memleket için aynı şey söylenemez. Kılıç sabit olsa da kalem serbest olmalı! Kalem serbest, ama kılıca bağlı olması da yeterli değil! Pek çok devlette uzun süre kalemin pergel gibi kılıca bağlı olması demokrasi ve hürriyet zannedilmiş.
Tarihte görülmüştür ki ulema sınıfının devlet kontrolünde olduğu ülkeler nihayetinde çöküşe gitmiştir.
Çöküşten kurtularak ilerleyen, terakki edenler ise hep memur zihniyetinden kurtularak yanlışlara dikkat çeken, çözüm yolları sunan ve fikir üreten ilim adamları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve basına sahip ülkelerdir.
Hâkimiyetin şeni ve gereği hükmetmektir. Ancak ulemanın istiklâl ve bağımsızlığı hem kendileri hem de memleketin geleceği için elzem. Ayrıca okudukları kitabın ya da ilmin ve fennin de gereği. Vazifeleri, ilimlerini ve makamlarını halkı ve gruplarını devlete memur yapmak için kullanmak olmamalı! Devletin zaten yeteri kadar memuru var!
Devletleri süper güçlerin kontrolünden kurtarmanın yolu nasıl demokrasi ise ulemayı, üniversiteleri, basın, cemaatler ve tarikatları da devlet ve devletlilerin tesir ve kontrolünden kurtarmanın yolu da demokrasi ve meşverettir. Bilhassa bu zamanda baskı, tesir ve yönlendirmeler o kadar güçlüdür ki bunlara karşı şahıslar değil şahs-ı manevî olan, tabanı temsil eden seçilmiş heyetler dayanabilir.