"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kendine yürümek

Havva KÜÇÜK KONUR
19 Eylül 2020, Cumartesi 01:34
İnsanın en fazla görmek istemediği kendidir.

Hiç karşılaşmak istemediği yine kendi... Kameralar, videolar, fotoğraflar bunun için var. İnsanı kendiyle buluşturmak için. Filmler çekilir, diziler, belgeseller, klipler... Hepsi birinin hikâyesiyle başlar. Belki filmin esin kaynağının kendi hikâyesi olduğunu bilmez çoğu. Ama acı acıya benzer, hikâye de hikâyeye... Ve insan hep içinden kaçtığını bulur bir başkasında. Başkasının yanlışına kahkahalarla gülen, aslında o yanlışı bizzat kendisi de yapmıştır. Kendi yanlışının görülmesini istemeyen insan, başkasına gülerek kaçar içinden. Örtmek için, göstermemek için kaçar.

Her söz, davranış ve tavır, bir bestedir aslında dinlemek isteyen için. Ve her varoluş, bir notayla başlar. Okumak, dinlemek, duymak, anlamak vicdanın tik- taklarıyla olur. Kendini duymak istemeyen, kendinden kaçan da sağır olur. Önce kendine, sonra bütün kâinata yayılan korkunç bir sağırlık... 

Kendini bulamayan aslında kimi bulur ki! Ya da kendini bulan kimi bulamaz ki! Kâinat bir tılsım, bir duâ, bir zincirse, hiçbiri birbirinden kopmaz ve çıkarılamaz. Otuz İkinci Söz’de çıktığımız yolculuk, bir bakıma kendimizin yolculuğudur. Zerreye gidip sana Rab olabilirim diyen şahs-ı farazinin peşinde öğrendiğim, her şeyin birbiriyle bağlı olduğu ve kopmaz bağlarla bağlılığıdır. Bir zerreyi o zincirden çıkaramayan, manzume-i şemsiyeyi de hiçbir kuvvetle çıkaramaz. Farkındalık ve farkında oluş, her bir maddeye, mevcuda olabildiği gibi, her bir hadiseye karşı da olabilir ve olmalıdır. Bir mumun yanışını izlemeli ki, güneşi de o minvalde seyredebilmeli. 

Bir dakikalığına sessizleşin, yumun gözlerinizi. Kulağınıza dolan sesleri dinleyin. Ve o seslerin içinizde bıraktığı yankısını... İnsanların belli belirsiz sesleri, traktör, çocuk, kuş, horoz, rüzgâr, yaprakların hışırtısı, geçen araba, iki insanın hararetli konuşmaları... Bunlar benim kulağıma ardı ardına doluverenler. Aralarında hiçbir boşluk olmuyor. Hatta hepsi öyle içiçe girip misafir oluyor ki, rüzgârın sesiyle birlikte ağaçların hışırtısını da dinliyorsunuz. Hadiseler de aynen böyle. Durumunuz, şartlarınız öyle bir hâl alıyor ki bazen, hangisini ilk önce çözeceğinize karar veremiyorsunuz. Hatta derdini dinlediğimiz çoğu insandan duyarız, herşey üstüste geldi serzenişini.. Herkes bunun adını başka türlü koyacaktır, ama ben farkındalığımızın azalması diyeceğim. Fark etmediğimiz, aslında biraz kendimizde kalıp kulak kabartsak, geliyor olduğunu fark edip tedbir alacağımız pekçok hadise, tedbir almadığımız için pat diye önümüze düşüyor ve biz herşey üstüste geldi deyiveriyoruz. 

Kendimize değil, heva ve hevesimize râm olup farkındalığımızı yitirdiğimiz her zaman dilimi, bize ağır faturasıyla geliyor. Zira Allah, musîbeti verdiğine sabrını ve iç mutmainliğini de beraberinde gönderiyor. Biz sabırsızlığımızla, sorunsuz gittiğini zannettiğimiz hayatımızın tepetaklak oluşuyla mızmızlanıp şekvaya başladığımız için, içimizdeki sükûnetin izlerini kovalayamıyoruz çoğu kez. Ve baştada dediğim gibi, kendimizden kaçıyoruz aslında.

Hayat, faaliyet ve hareketle safileşir, temizlenir, çalkanır. Fakat gelişigüzel, rastgele, çalakalem değil, belli bir düzenle, nizamla, itinayla... Her şeyin bir matematiği var der matematikçiler. Hadiselerin, olayların da aynı şekilde bir matematiği, ritmi ve tınısı vardır. En küçük zerre bile başıboş değilse, olaylar da başıboş değiller ve olamazlar. Yeter ki bakabilmeyi bilelim ve en hafif şekilde atlatmak için tedbirimizi alalım. Yoksa her hareket üzerimizden geçer ve biz ondan bir mesaj çıkaramazsak, onca sıkıntıyı boşu boşuna yaşamış oluruz.

Olaylar, fiiller, hadiseler, musîbetler, faaliyetler... Hepsi, farkındalığımızla tesir edecek bize. 

Hadiselerin yüreğimizde ve vicdanımızdaki tınısını güzelce dinlemeli. 

Allah bu yaşadığım musîbetle bana hangi mesajı göndermiş diye sormalı ve düşünmeli.

Mevlâ, her mevcudu bize ibret eyleye!

Okunma Sayısı: 2024
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan ÇALIŞAN

    19.9.2020 10:54:09

    "Kendimize değil, heva ve hevesimize râm olup farkındalığımızı yitirdiğimiz her zaman dilimi, bize ağır faturasıyla geliyor." diyorsunuz.Evet, üstad diyor ya "Ey insan kendinini oku..." demekki fatura'nın ağırlığı kendimizi doğru okuyamadığımızdan kaynaklanıyor.İnsan en güzel elbiseyi giymeyi,en güzel arabaya binmeyi,en güzel evde oturmayı hayatın gayesi sanıyor.Ömrünü bunların uğruna feda edince ,her zaman dilimi,bize ağır faturası ile geliyor.Oysa bunlar hayatın gayesi değil,hizmetkarıdır.Bedelini ödeyemeyecağimiz faturalar,sol elimize verilmeden, kendimize dönme fırsatı hala var.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı