Her vatandaş gibi elbette biz de, beğendiğimiz bir parti lehine reyimizi vermek suretiyle destekte bulunabiliriz. Yalnız, bu tercihlerde bulunurken oldukça temkinli ve dikkatli olmamız lazım.
Ülkemiz ve milletimiz için daha faydalı olacağı düşüncesiyle rey verdiğimiz partinin yaptığı ve yapacağı icraatları takip etmeli, ülke yararına olan icraatlara onu teşvik etmeli, gereksiz ve zararlı olan icraatlarından vazgeçmeleri için onlara ikazlarda bulunmalıyız.
Üstad Bediüzzaman’ın, “Kur’an ve vatan ve İslamiyet namına” diyerek, başa geçmeleri için desteklerde bulunduğu, dua ederek, nokta-i istinat olarak yardımcı olduğu demokrat siyasi kadrolara hitaben; “Velâ teziru...” ilâhî ikazının gereği olarak, onların, birinin hatasıyla başkalarını suçlamamaları, cezalandırmamaları, “Milletin efendisi ona hizmet edendir.” hadis-i şerifi mucibince idarecilerin bey-efendi değil millete hizmetkâr olmalarının gerektiği, Ayasofya’yı tekrar ibadete açmaları gerektiği gibi ikazlarda bulunduğunu biliyoruz. Üstad’ın tavrı bize örnek olmalıdır.
Üstad gibi yapmayıp, taraftar olduğumuz partinin yanlışlarına seyirci kalmak, hatta alkışlamak gibi bir tavır içine girersek, bilelim ki böyle bir tavır; öyle bir niyetimiz olmasa dahi, destek verdiğimiz partinin işlediği haksızlıklarına, hukuksuzluklarına, zulümlerine bizi ortak hâle getirir.
“Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz.” Üstad’ın bu dikkati çekici tespitleri ışığında anlıyoruz ki bizdeki siyasilerin ve siyasetin ucu, her türlü suistimale açık olan ecnebilerin elindedir. Bu nedenle, her zaman işlenmesi kuvvetle muhtemel olan, bizim açımızdan ağır vebali netice verecek olan hukuksuzluklara ve zulümlere ortak olmamak için, olabildiğince siyasilerle haşir neşir olmaktan uzak durmalıyız.
Dinî değerleri dahi siyasetine alet eden, hilelerle ve yalanla milleti aldatmayı meşru gören çoğu siyasinin ağızlarından çıkan lafları, Üstad Bediüzzaman’ın: “Lisan-ı siyasette lafız mananın zıddıdır.” dikkat çekici ifadesi ışığında, mihenge vurmadan kabul etmemeliyiz.
Kendilerini devletin yegane temsilcileri ve koruyucuları olarak görüp; muhalefeti, vatanı bölüp parçalayacak hainler olarak gören; yine kendilerini dinin ve dindarların yegane temsilcileri olarak gören, “Biz gidersek vatan da din de elden gider” gibi korkutmacalarla lanse etmeye çalışan, kendilerinden olmayan bütün partileri damgalamaktan çekinmeyen böyle partilerden de mutlaka uzak durmalı.
En doğrusu, Üstad Bediüzzaman’ın: “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.” ve “Hürriyet, imanın hassasıdır.” gibi, hürriyet-i şer’iyenin önemine dikkat çeken beyanları çerçevesinde; demokrasiyi, herkes için adaleti, hak ve hürriyetleri prensip edinip; her türlü suiistimale ve keyfîliğe açık tek adam rejimi yerine gerçek demokrat siyasi kadroların başa gelmeleri için dua edelim, onlara nokta-i istinat olalım inşallah. Ancak o zaman, millet olarak uzunca zamandır maruz kaldığımız maddi ve manevi sıkıntılar son bulacak, özlemini çektiğimiz huzura ve sükuna kavuşmuş oluruz.