Sırr-ı hikmetinin bir tezahürü olarak Yüce Allah’ın Hz. İsa’yı babasız olarak dünyaya göndermesi üzerinden bazı münafık ve müfterilerin iffet timsali Hz. Meryem’e olmadık bühtan ve iftralarda bulunmaları.
Din, namus düşmanı müfterilerin benzeri iftira ve karalamalarla iffet timsali ezvac-ı tahirat olan Hz. Aişe validemize yaptıkları alçakça iftiraları.
Genç yaşında iken Hz. Hatice gibi kendisinden oldukça büyük bir hanımla iktifa eden ve gelen vahye serfuru etmek suretiyle Hz. Peygamberin (asm) Hz. Zeynep ile tezevvücünü dillerine dolayıp, yalan ve karalamalarda bulunmaları.
Bu güruhun asıl maksatları, bu güzide şahsiyetler üzerinden din-i mübine adavetleridir.
Ama beyhude... bu çirkin iftiraların hiçbirisi tutumadı. O müfterilerin hepsi rezil-i rüsva oldular.
Geçmişten bu güne kadar dini neşir ve inkişafa mani olmak için, dine hizmet ile vazifeli başta peygamberler olmak üzere sair din büyüklerine çamur atmayı, karalamayı meslek edinenler bu güne kadar hiç boş durmadılar.
Bu müfteri güruhu, günümüzde Bediüzzaman’ı ve onun güzide talebelerine yalan ve isnatlarla çamur atmaya başladıklarını görüyoruz.
Üstad Bediüzzaman, geçmişte müfterilerin Hz. Peygambere (asm) ve güzide hanımlarına yapılan alçakça iftiralarının benzerlerinin de kendisine ve talebelerine yapılabileceğini göz önünde bulundurdu. Irz ve namus düşmanlarının yapacakları iftira ve karalamaları boşa çıkarmak için azamî dikkat ve tedbirleri almayı vazife bildi.
Bu meyanda Züleyha’nın Hz. Yusuf’a musallatı gibi talebelerini hizmet-i Kur’âniyeden vazgeçirmek için nisa taifesinin musallat olabileceğini haber vererek, bu noktada talebelerinin dikkatli olmaları tavsiyelerinde bulundu.
O zaten gençliğinde dahi iffetli olmayı meslek edinmişti. Henüz bir delikanlı iken iki sene boyunca misafir olarak kaldığı Bitlis Valisi’nin üç büyük kızlarının hangileri olduğunu bilmemişti. Kâğıthane şenlikleri esnasında kayıkla karşıya geçerken Haliç’in sağında solunda duran kadınlara niçin hiç bakmadığını soranlara; “ilmin izzetini muhafaza etmek için bakmıyorum” cevabını vermiştir. Kendisinden vaaz-ü nasihatta bulunmaları için talepte bulunan Nur Talebesi olan taife-i nisanın bu isteklerini geri çevirerek, onları Nur eserlerine havale etmiştir.
“Manevî hemşirelerim ve evlâtlarım” diyerek teşvik ve iltifatlarda bulunan Üstad Bediüzzaman, Nur Talebesi hanımlara hayatı boyunca bir defa olsun nazarıyla muhatap olmadı. Bu meyanda talebelerinin de kendilerini örnek almalarını tavsiye etti Bediüzzaman.
Görüldüğü gibi üstlenmiş olduğu ulvî dâvâsına, bir zarar gelmemesi için eksik olmayan bazı din düşmanı münafıkların, müfterilerin yapacakları iftira ve karalamaları dikkate alan Üstad Bediüzzaman, meşrû dairede olsa dahi taife-i nisadan hep uzak durdu.
“Mânevî evlâtlarım, kıymetli hemşirelerim” diye tavsifatta bulunduğu Nur Talebesi hanımları da Nur eserlerine havale ederek, onlara da muhatap olmaktan imtina etti.
Buna rağmen din düşmanı müfteriler ona çamur atmaktan, aslı astarı olmayan çirkin iftiralarda bulunmaktan geri durmadılar. Hazırladıkları iftira paçavralarını imzalaması için bir sarhoşa yaptıkları teklife sarhoşun; “tövbeler tövbesi, bu iftirayı, bu yalanı kim imzalayabilir?” diyerek yüzlerine çarpmak suretiyle Bediüzzaman bir iffet abidesi olduğunu, ona yapılacak iftiraların hiçbir şekilde tutmayacağını o sarhoş bile dile getiriyor.