"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nefes alıp verme farkındalığı

Hüseyin Şahinoğlu
18 Ağustos 2019, Pazar
Sağlıklı, yetişkin bir insan isek dakikada 15 (ortalama 12-18 arası) civarında nefes alıp veriyoruz.

Bir saatte bu sayı 900’leri buluyor. Bir günde ise ortalama bu işlem 22.000’e yaklaşıyor. Buna göre bir haftada veya bir ayda ya da bir yılda kaç adet soluk alma ve verme faaliyetinde bulunduğumuzu hesaplamak ise zor görünmüyor. Bunu yaşımızla çarparak ömrümüzde ne kadar nefes-alıp verdiğimizi de! Nefes alıp vermenin hayatî bir olay olduğunu biliyoruz. Birkaç dakika nefessiz kalmamız, hayatımızın sona ermesi demek oluyor! Peki, her gün, hepimizin, hayatında yirmi binden fazla gerçekleştirdiği bu olay nasıl bir süreç içinde gelişiyor? Sıradan, rastgele, kendiliğinden gerçekleşen bir olay mı bu, yoksa ilginç bir sistemle mi karşı karşıyayız? 

Nefes alıp verme faaliyetini ifade etmek üzere ilkokul seviyesindeki kitaplardan en detaylı anatomi kaynaklarına kadar kullanılan tabir bunun bir sistem olduğunu ifade ediyor: ‘Solunum sistemi’. Mamafih uzmanlar hücresel solunum ile genel anlamda solumayı yani nefes alıp vermeyi birbirinden ayırıyorlar. Ama bunun bir sistem, ince bir hesap ve detaylı düzenlemelerle planlan harika bir olay olduğu aşikâr!

Nefes alıp verme, “hücresel solunum için zorunlu olan dışarıdaki yani havadaki oksijen gazını alıp hücrelerde oluşan karbondioksiti dış ortama verme ameliyesi” olarak tanımlanıyor. Bu faaliyette ağız, burun, yutak, gırtlak, soluk borusu ve akciğerler başlıca rol alan organlarımızdır. Ağız ve burundan alınan hava yutaktan gırtlağa, gırtlaktan da soluk borusuna, oradan da akciğere geliyor.

Mesele bu kadar basit değil. Soluk alırken kaburga kasları yukarı doğru kasılıyor. Diyafram aşağı doğru kasılıp düzleşiyor. Sonuçta göğüs kafesi ve akciğer genişliyor. Gelen hava akciğere doluyor. Soluk verirken ise tersi bir durum söz konusu oluyor. Kaburga kasları aşağı doğru gevşiyor. Diyafram yukarı doğru kubbeleşiyor. Sonuçta göğüs kafesi ve akciğer daralıyor. Akciğerden kirli hava dışarı çıkıyor. Soluk alıp verme işi beyin sapında bulunan ve mercimek tanesi büyüklüğünde olan “solunum merkezi” adı verilen üç tür hücre grubu tarafından düzenleniyor. İlk grup hücreler solunumun temel ritmini, ikinci grup hücreler solunumun hızını ve gidişatını belirliyor. İkinci grup hücreler devreye girdiğinde bir sinyalle birinci grup hücrelerin faaliyetlerini durdurup akciğerin hava dolum bölümünün kontrolünü yapıyorlar. Hız bu kontrol sonuçlarına göre belirleniyor. Üçüncü grup hücreler ise daha yüksek oranda soluk alıp vermek gerektiğinde devreye giriyor, karın kaslarına sinyal göndererek solunuma katılmalarını sağlıyor.

Mesele bu kadar da basit değil. Bu sistemde görev yapan her organın yapısı, fonksiyonunu gerçekleştirmesi de ince düzenlemelerin söz konusu olduğunu gösteriyor. Meselâ, solunum kanalının ilk organı olan burun, ince kıllar, sümüksü sıvı, kıvrımlı kanallar ve kılcal damarlardan oluşuyor. 

Kıllar süzgeç gibi alınan havadaki toz vb. maddeleri tutuyor, sümüksü sıvı havadaki toz, polen vs. gibi mikropların tutulmasını ve havanın nemlendirilmesini sağlıyor... Yine meselâ, soluk borusunun başındaki gırtlak, kıkırdaklardan oluşan bir yapıya sahip olup aynı zamanda “ses kutusu” fonksiyonu görüyor. Nefes verme sırasına bu organda bulunan ses telleri titreşerek konuşma sesinin oluşmasını sağlıyor. Mesele bu kadar da basit değil. Alınan hava ile akciğer şişiyor, hava kesecikleri doluyor, ama asıl işlem bundan sonra başlıyor: Oksijenin kana karışması, hücreleri beslemesi, ayrıca kandaki kirli havanın yani karbondioksitin temizlenmesi. Bu aşamada hava ile temasa geçen alyuvarlar hücrelerden getirdikleri atık madde olan karbondioksiti keseciklerin içine boşaltırken kesecik içindeki oksijeni emiyorlar. Bu işlem özel bir zarf boyunca gerçekleşiyor.

Oksijen molekülü alyuvarlarla temasa geçtikten sonra alyuvarların içinde bulunan hemoglobin adlı bir molekül tarafından hücrelere taşınıyor…Peki, mesele burada bitiyor mu? Hayır! Mesele, havada % 21’lik oksijen miktarı bulunması gerektiğinden solunum sisteminin kusursuz çalışmasına, temizlenen kanın vücudun bütün bölgesine pompalanmasından, kirli kanın toplanarak ilgili organlara gelmesine kadar her biri birbirinden ilginç süreçlerle devam ediyor. Her gün binlerce kez tekrarladığımız nefes alma ve verme faaliyetini en yalın haliyle üzerimizde gözlemliyoruz. Sahip olduğumuz bilgi seviyemize göre de bunun detayı hakkında malûmat sahibi oluyoruz. 

Akıl ve vicdanî özelliklerimizle düşündüğümüzde, bu olayın, bünyemizdeki diğer olaylar gibi asla sıradan olaylar olmadığını, olamayacağını “kesin” şekilde fark ediyor, iman nuru ile Rabbimize ulaşıyoruz. “Nefes alıyoruz” değil, “nefes aldırılıyoruz” diyoruz. “Nefes veriyoruz” değil, “nefes verdiriliyoruz”, diyoruz. Bu suretle iman nuru ile Rabbimizi kalp gözüyle görüp, O’na aldığımız ve verdiğimiz nefes sayısınca “Elhamdülillah” diyerek can-ı gönülden hamd ediyor, şükürler olsun, diyoruz, demeliyiz!..

Aklı olan, düşünen ve kendini insan bilen her insan, hayatının devamını sağlayan bu mu’cizevî hadiseyi fark etmeli.

Farkındalığını imana, marifete ve ibadete dönüştürmeye gayret etmeli…

Okunma Sayısı: 4727
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı