"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’da Enfâl Sûresi 46. âyetin tahlili

Hüseyin UZUN
03 Mart 2016, Perşembe
”İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider.” (Enfâl Sûresi, 46)

Çok kapsamlı manaları ihtiva eden bu âyet, aynı zamanda ehl-i dünya ve ehl-i İslâmiyet gibi geniş daireden tutun da ehl-i siyaset ve cemaatler gibi hususî dar dairelere kadar pek çok camiayı da muhatap alan manalarla doludur. Risale-i Nur Külliyatının beş farklı kitabında, Enfâl Sûresinin, bu 46. âyetinin zikredildiği görülmektedir. 

21. Lem’adaki İhlâs Risalesinin1 başlangıç âyetlerinden bir tanesi, bu âyettir. 

İkinci olarak, dünyevî işlerde ehl-i dünyanın başarılı olmasının ve ehl-i hakkın ise genelde başarısız olmasının sebeplerinin izah edildiği, 20. Lem’anın beşinci meselesinde2, yine bu âyet zikredilir. 

Ehl-i siyasete yapılan bir uyarının yer aldığı, Emirdağ Lâhikası II’nin 290. Mektubunda3, bu âyet yine beyan edilir.

Son olarak bu âyet, ehl-i hak cemaatleri hususan Risale-i Nur cemaatleri içerisindeki, uhuvvet ve tesanüdün muhafaza edilmesinin, ne kadar önemli olduğunun nazara sunulduğu, Tarihçe-i Hayat4 kitabında da yer verilen, Barla Lâhikası 120. Mektup5 içerisinde zikredildiği görülmektedir.

İhtilâfa düşülmemesini emreden bu âyet, acaba hangi hikmete binaen nazil olmuştur dersiniz? 

Bedir muharebesi, Müslümanlar ve Kureyşli müşrikler arasında gerçekleşen ve Müslümanların zaferiyle sonuçlanan bir savaştır. Bedir muharebesi esnasında, Ashab-ı Bedir’den bir grup, müşriklerin peşine düşerek onları hezimete uğratmışlardır. Diğer bir Ashab-ı Bedir grubu ise Resulullah’ı (asm) aralarına alarak, Peygamberimizi (asm) koruma görevini yerine getirmişlerdir. Üçüncü bir grup sahabe de zafer sonrası ganimetleri toplamışlardır. Daha sonra bu sahabe gruplarından her bir grup, ganimetlerin tamamının kendilerine verilmesini, çeşitli gerekçeler sunarak, Peygamberimizden (asm) talep etmişlerdir. Birinci grup haklılığını ifade etmek için “Ganimet bize mahsustur. Çünkü düşmanı, biz takip ettik ve Allah bizimle düşmanı sürüp bozguna uğrattı.” derler. İkinci grup, “Vallahi o ganimete siz bizden daha lâyık değilsiniz. Zira biz, Resulullah’ı (asm) koruduk. Öyle ki düşman, Resulullah’a (asm) ulaşabilmek için en ufak bir gaflet yakalayamıyordu. Dolayısıyla ganimet bize mahsustur.” derler. Üçüncü grup ise “Vallahi o ganimete siz, bizden daha lâyık olamazsınız. Zira o ganimeti biz ele geçirdik, düşman ordusuna biz galebe çaldık. O halde ganimet bizim hakkımızdır.”6 derler. İşte Bedir ashabı arasında çıkan bu ihtilâf üzerine, Enfâl Sûresi, 46. âyet nazil olmuştur. Cenâb-ı Hak, “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider.” nehy-i İlâhî ile uyarıda bulunur. Âyetin devamı ise “Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” buyrularak, sabır tavsiye edilir.

Bu âyetin, İhlâs Risalesinin giriş âyetleri içerisine yerleştirilmesi hikmeti ne olabilir?

İhlâs Risalesinde Bediüzzaman, özellikle imana ve Kur’ân’a hizmet aşkıyla bir araya gelen gönüllü cemaatlere hitap eder. Adeta cemaatlerin iç tüzükleri mahiyetinde bir Risale. Bu Risalede dört ana düstur üzerinde durularak, mü’minlerin ihlâsla, ihtilâfa düşmeden birlik ve beraberlik duygusu içerisinde hareket edebilmeleri için nelere dikkat etmeleri gerektiği, ihlâs ve tesanüdü bozacak manilerin, nasıl bertaraf edilebileceği hususları dikkatlere sunulur.

İhlâsı kazanmanın birinci düsturunda, halkın değil, bilâkis hakkın hatırını esas almak gerektir, anlayışı sunulmaktadır. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın rızasını esas alan bir mü’min, beraberce çalıştığı ahiret arkadaşını itham etmekten çekinir, haksız suçlamalardan kaçınır, affedici olur. Yani uhuvveti zedeleyici bütün menfi tavırları terk eder. Böylece çalışma şevkinin kırılmasına, cesaretin ve kuvvetin azalmasına sebep olabilecek, Enfâl Sûresi, 46. âyetinin de men ettiği, ihtilâf hastalığından kurtulmuş olunur.

İkinci düsturda, Kur’ân hizmetinde gönüllü olarak çalışan kardeşlerimizi tenkit etmememiz ve o kardeşlerimizin gıpta damarını tahrik edebilecek davranışlardan kaçınmamız gerektiği tavsiyesinde bulunulur. Çünkü birbirimizin fazîletini yetersiz görüp, kendi fazîletimizi öne sürersek, “ben olmazsam bu işleri kim yürütecek” şeklinde enaniyetimizi ön plana çıkartırsak, beğenmemezlik ve husûmet gibi menfi duygular kendini göstermeye başlar. Bu menfi duygu ve davranışlar, yine âyetin yasakladığı ihtilâf hastalığının ortaya çıkmasına ve kardeşler arasındaki uhuvvetin zedelenmesine sebep teşkil edecektir.

İhlâsı kazanmanın üçüncü düsturunda, kardeşlerimizin nefislerini şerefte, makamda, halkın beğenisinde, hattâ maddî menfaat gibi nefsimizin hoşuna gidecek şeylerde, kendi nefsimize tercih etmemiz gerektiği üzerinde durulur. Çünkü insanın nefsi arzuları öne çıkarsa, maddî menfaat tercih edilirse, kendini beğendirme hissi galip gelirse; o zaman yine kardeşler arasında âyetin men ettiği ihtilâf tohumları yeşermeye başlayacaktır. Bu menfi durum da cemaat içerisinde, kardeşler arası uhuvvetin bozulmasına, morallerin çökmesine ve gücümüzün zayıflamasına sebep teşkil edecektir.

İhlâsı kazanmanın dördüncü düsturunda, kardeşlerimizin bir kısım övünmeye lâyık meziyetlerini, sanki kendi meziyetimiz gibi telâkki etmemiz gerektiği söylenir. Böylece kardeşlerimizin faziletleri, meziyetleri, kabiliyetleri, çalışkanlıkları, takvaları, başarıları ve şerefleriyle iftihar edip, kalben övünebileceğiz. Kendi hissiyatını bir tarafa koyup, kardeşlerinin meziyet ve hissiyatını fikren sahiplenenler kardeşler arasında; dayanışmayı zedeleyecek tatsızlık, kırgınlık ve nahoş davranışlar olmayacaktır. Bu hissiyatla hareket edenler, âyetin mefhum-i işarisiyle emrettiği ittifak düsturunu esas almış olacaklardır.  

Barla Lâhikasındaki mektupta, cemaat içerisindeki hayatiyetin devamı için en elzem olan “uhuvvetin muhafazası” düsturu, nazarımıza sunularak, Enfâl Sûresi, 46. âyetin manası ile ilişkilendirilmiştir.

Bir cemaatin tesanüdünün bozulmaması için gerekli olan en önemli düstur; kardeşler arası uhuvvettir, samimiyettir, güvendir. Bu mektupta, “Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir.” der Hz. Üstad. Yani nasıl ki bir vücudun hayatiyetini devam ettirebilmesi ahenk içinde çalışan ve dayanışma örneği gösteren bir vücut, ancak hayatiyetini devam ettirebilir. Aynen öyle de Kur’ân hizmeti için bir araya gelen kardeşlerden teşekkül eden cemaatler; insanın vücut organları gibi çeşitli vasıflarda, çeşitli kabiliyetlerde, çeşitli mizaçlarda şahıslardan oluşurlar. İşte iman ve Kur’ân hizmetinin güzel bir ahenk içinde, şevk ve moral dolu bir tarzda, hamiyetin ve cesaretin üst seviyede olacağı şekilde sürdürülebilmesi için, cemaat fertleri arasında tam bir uhuvvetin, ittihadın ve ittifakın olması şarttır. Aksi takdirde cemaat içerisinde yapılan faaliyetlerden lezzet alamayız, moralimiz bozulur, işin tadı kaçar. Enfâl Sûresi, 46. âyetinin yasakladığı ihtilâf mikrobu, cemaati hasta eder. Bu sebepledir ki Hz. Üstad, talebelerine şu tavsiyede bulunuyor. “Kardeşim, siz hizmeti düşünmeyin. Hizmeti en muhalife dahi Cenâb-ı Hak yaptırır. Sizin düşüneceğiniz, uhuvvet, muhabbet, ittihat ve tesanüddür. Bugün bize lâzım olan da budur.”7

Dipnotlar: 1- Lem’alar, s. 389. 2- Lem’alar, s. 381. 3- Emirdağ Lâhikası II, s. 626. 4- Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 327. 5- Barla Lâhikası, s. 209. 6- El-Hâkim, el-Müstedrek, 2:326. 7- Said Özdemir Ağabeyin hatırası.

Okunma Sayısı: 5803
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İ.Seyda

    3.3.2016 15:20:09

    İhtilafa düşmek… Herkes hakikatin bir ucuna yapışıyor ve "hakikat sadece bizim tuttuğumuzdur" diyor. Ama bu sahabe hikayesinden alacağımız çok ders var. Ayetle cihada katılan müminler ikaz ediliyor. Alacağımız ders çok olsa gerek. Ama ihtilafa düşüren şeye bakın: 1.grup: “Ganimet bize mahsustur. Çünkü düşmanı, biz takip ettik ve Allah bizimle düşmanı sürüp bozguna uğrattı.” dediler. 2.Grup: “Vallahi o ganimete siz bizden daha lâyık değilsiniz. Zira biz, Resulullah’ı (asm) koruduk. Öyle ki düşman, Resulullah’a (asm) ulaşabilmek için en ufak bir gaflet yakalayamıyordu. Dolayısıyla ganimet bize mahsustur.” dediler. 3.Grup: “Vallahi o ganimete siz, bizden daha lâyık olamazsınız. Zira o ganimeti biz ele geçirdik, düşman ordusuna biz galebe çaldık. O halde ganimet bizim hakkımızdır.” Sonuç: “İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider.” dediler. Bu yazıdan çok istifade ettim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı