Küresel fesat şebekelerinin müdahalesi ve kışkırtması ile alevlenen Arap Baharı rûzgârı, 2011’de Suriye’ye sıçradı.
Orada muhalifler silâhlandırılarak rejimle tokuşturuldu.
Bunun neticesinde bomba ve füzelerden kaçan Suriye’lilerin bir bölümü, kitleler halinde Türkiye sınırına gelmiş, yetkililerin sınır kapılarını açmasıyla ülkemize giriş yapmışlardır. Bunlar önceden hazırlanan kamplarda tutulmuş, sonra şehirlere dağılmalarına müsaade edilmiştir.
Doğru olanı:
Türkiye’nin, onları sınırlardaki kamplarda tutmaya devam ederek rejimle muhalefetin anlaşması için iyi bir Diplomasî yürütmekle Uluslar arası Camiayı harekete geçirerek savaşı durdurmaya çalışmasıydı.
Sonra bunların yurtlarına geri gönderilmesinin sağlanması idi.
Ne yazık ki bunlar yapılmadı. Rusya ve İran’ın rejimin arkasında duracağı hesap edilmeyerek muhaliflere silâh desteği sağlandı, onlardan rejimi devirmeleri istendi ve olanlar oldu.
Gelinen noktada çatışmalarda bir milyon’a yakın Suriye’li öldü, bir kısmı sakat kaldı. Ülkeleri de harabe haline geldi. Suriye’nin, elli yılda eski haline gelemeyeceği tahmin edilmektedir. Bu işe sebep olanlar, ahirette bunun hesabını nasıl verecekler?
Savaşın başlamasından önce Suriye, bizim 1950 öncesindeki tek kişi yönetiminin baskı, tahakküm ve fakirlik sürecini yaşıyordu.
Halkın çoğunluğu hak ve hürriyetlerinden, medeniyetten mahrum, sefil bir hayat yaşamaktaydı.
Bunlardan Türkiye’ye sığınan dört milyon mülteci, yedi, sekiz sene içinde, ülkemizde uygulanan kısmî demokrasi ile sağlanan hak ve hürriyetlerin, medeniyetin tadını aldılar.
Öyle zannediyorum ki, bunlara Suriye tarafında çok güzel, cazip, güvenli bölge oluşturup orada her birine lüks konut yapılsa, sonra yaşamaları için yüksek maaş bağlansa, Türkiye’deki sıkıntılı hayatı tercih edip ülkelerine geri dönmeyi istemeyeceklerdir.
Zaten yapılan kamuoyu araştırmalarında, Onların % 80-90’ı şartlar normalleşse dahi Suriye’ye dönmeyeceklerini açıklamışlardır. Polis zoru ile onları göndermek de pek mümkün gözükmemektedir.
Bu işin çaresi:
“Zararın neresinden dönülürse kârdır” misali, ülkemizde onlarla alâkalı ilerde yaşanması muhtemel sosyal problemleri en aza indirmek adına, burada kalacak olanlara, zaman kaybetmeden mülteci statüsü vererek, Türkiye toplumuna Entegrasyonlarının sağlanması için âcil çalışmalar yapılması ve alınan kararların devreye sokulmasıdır.
Aksi halde problem, daha çok karmaşık hale gelerek çözülmesi çok zorlaşacağı, gelecekte devlete ve topluma maliyeti daha çok ağır olacağı aşikârdır.