İşin doğrusu Allah için âdil olmak, ne pahasına olursa olsun hayatta hak ve adaletle iş görmek, kim olursa olsun haklıdan yana olmak, yakın akrabamız da olsa zalimlere destek vermemek, onları en azından dille uyarmak, o da olmazsa kalben kınamaktır.
Yapılması gereken diğer bir husus; İlâhî adaletin yaptığı gibi, iyiliklerin veya kötülüklerin kemiyet veya keyfiyet itibarıyla rüçhaniyetine / üstün gelmesine göre değerlendirme yapmaktır.
Ne var ki asrımızdaki Müslümanların çoğunun garip bir özellikleri vardır. O da; fevkalâde safderunluk göstererek zalimleri, gaddarları, yaptıkları bir iyilik yüzünden affetmeleri ve onlara destek vermeleridir.
Böylece azların azı olan dalâlet ehli, safdil taraftarlarla üstünlük kazanarak maddî – manevî tahribat yapması neticesi, umumun hatasına terettüp eden umumî musîbetlerin devamına hatta şiddetlenmesine, Îlâhî kadere fetva verirler ve “Biz bu musîbete müstahakız” derler. (Kastamonu L.1, YAN -2000, s. 24)
Alicenabane affetmek ise kişi kendine karşı yapılan zulüm ve cinayetleri affedebilir, kendi hakkından vazgeçme hakkı vardır. Ancak onun, başkasının hukuk ve hürriyetlerini acımasızca çiğneyen, binlerce, yüz binlerce kişinin din ve dünya hayatlarını mahveden, onları hukuksuzca zindanlara attırarak hayatlarını karartan zalimleri, müstebitleri yaptıkları bir iyilik sebebiyle dehşetli zulümlerini görmezden gelerek onları affetmesi büyük bir hatadır. (a.g.e. s. 24.)
Böyle yapanlar, mazlumlara, mağdurlara dehşetli bir merhametsizlik yapmış, onların gasp edilmiş hak ve hürriyetlerinin yok edilmesine rıza göstermiş olurlar. (Kastamonu L.,YAN-2000, s. 49) Acaba bu insanlar, mazlumlar yerine, kendilerinin ve yakınlarının hak ve hürriyetlerine el konsaydı, bu işe rıza gösterirler miydi?
Böyle yapanlar aynı zamanda “Zalimlere en küçük bir meyil göstermeyiniz, yoksa ateş size dokunur” (Hud Sûresi, 113) İlâhî tehdide müstahak durumuna düşmüş olurlar.
Diğer taraftan safdil taraftarların desteğini alan zalim ve gaddarlar, daha büyük ve dehşetli tahribatlara imza atarlar, zulümlerini ve gaddarlıklarını genişletirler. Bu da İlâhî gazabı celp ederek umumî musîbetin, deprem, sel, yangın, salgın hastalık tarzında o ülke üzerine nazil olmasına sebep olur.
Umumî musîbet geldiğinde sadece zalimleri değil, zalimlere destek verenleri, hatta mazlumları yakar. (Enfal, 25) Ancak mazlumların ve masumların manevî mükâfatları farklı olur. (Sözler, 1996, s.158-59)
Son söz: Zalimler insafsız, acımasız, merhametsiz olurlar. Onlardan merhamet etmelerini, yaptıkları zulümlere kendilerinden son vermelerini beklemek boşunadır. Onları bu işten caydırmanın yolu; onları uygun bir dille ikaz etme yanında, onlara destek veren safdilleri ikna ederek bu işten vazgeçmelerini sağlamaktır.
Aksi halde bu iş sebebiyle değişik şekillerde nüzul edecek İlâhî gazaptan hepimiz zarar görürüz. Cenab-ı Hak bizleri zulme maruz kalmaktan ve zalimlere destek vermekten muhafaza etsin. Amin..