İman edip ihlâsla yaşayan mü'minin ruhunu ölüm meleği, tere yağından kıl çeker gibi kolayca alır.
İman edip sâlih amel işleyen bir kimse ölerek Cennete uçar ve dostlarına kavuşur.
İman ve sâlih amelden mahrum kalan bir insan ise, dövülerek ve azap çekerek güçlükle can verir. Cehennem çukurlarından bir çukur olan kabrine girer.
Mü'min ise, Cennet bahçelerinden bir bahçe olan kabrine sevinerek girer ve sevdiklerine kavuşur.
"Hz. Bilâl'e ölüm ânında hanımı: Âh! Bu ne elem ve ne keder! dedi.
Hz. Bilal: Hayır, hayır, bu ne zevk ve ne neşe! Şimdiye kadar hayatta elem duymaktaydım. Ölüm, nasıl bir zevk ve nasıl bir neşedir, bir bilsen! Ölüm ne tatlı ve ne neşeli bir olaydır. Sen bunu ne bileceksin?
Hanımı: Âh ayrılık, âh ayrılık! dedi.
Hz. Bilâl: Hayır, hayır! Bu bir kavuşma, ölüm dostlarla buluşmadır, diye cevap verdi.
Hanımı: Bu gece gurbete gidiyorsun, dedi.
Hz. Bilâl: Hayır, hayır! Bu gece ruhum, gurbet elinden gerçek vatanına ulaşacak, dedi.
Hanımı: Bundan sonra senin yüzünü nerede göreceğiz? dedi.
Hz. Bilâl: Allah dostlarının ve Allâh'ın has kullarının halkasında göreceksin, diye cevap verdi. (Mesnevî, Mevlâna C. Rûmî, s.276)
Evet, Allâh'ın has kulları ölümü sevmişler ve sevgiliye kavuşmak olarak görmüşlerdir.
Başta enbiyâlar ve asfiyalar ölümü ve ölüm sonrası hayatın; daha tatlı, daha huzurlu ve daha neşeli ve daha mutlu olduğuna dikkat çekmişlerdir.
Ölüm, "Dünya zindanından Cennet bahçelerine seyahattir" demişlerdir.
Hz. Yusuf da; hayatının en tatlı ve en mutlu ânında: "Ya Rabbi! Benim canımı al ve beni salihlerin içine dahil eyle!" diyerek gerçek ve en huzurlu hayatın kabir sonrasında olduğuna ve orası için hazırlık yapılmasının önemine işaret etmiştir.
"Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için, Hz. Yusuf kendisi Cenab-ı Haktan vefatını istedi ve vefat etti, o saadete mazhar oldu. Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha câzibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki, Hz. Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikatbîn (hakikati ve gerçeği gören) bir zât, o gâyet lezzetli bir dünyevî vaziyet içinde, gâyet acı olan mevti istedi; tâ öteki saadete mazhar olsun. Hem irşad ediyor ki: Kabrin arkası için çalışınız, hakikî saadet ve lezzet ondadır.
Hem Hz. Yusuf'un âlî (yüce) sıddîkıyetini gösteriyor ve diyor: Dünyanın en parlak ve en sürurlu hâleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor; yine âhireti istiyor." (Mektûbât, s. 274)
İman, İslâm, ihlâs, sâlih amel, vuslat, huzur, sabır, şükür, şevk, ümit, Kur'ân ve sünnet üzere kalınız.