Atasoy Müftüoğlu, hayli zaman önce yayınlanan bir mülâkatında, Ankara’da Said Nursî ile tanıştığını söylerken, “O zaman Nurculuk çok riskli birşeydi, illegaldi çünkü. Ben o eserleri okuduktan sonra yeni bir süreç başlayacak sanıyordum. ‘Bir ömür, devamlı okunacak’ deyince ben müsait olmadığımı söyledim” demiş, bunu Said Nursî’ye de anlatıp ona “Bu çocukları engellemeyin” dediğini iddia etmiş ve “Geleneği kabul etseydim hâlâ orada duruyor olacaktım. Hâlâ bu harekete eleştirel olarak bakıyorum” ifadelerini kullanmıştı.
(Emeti Saruhan, Yeni Şafak, 25.9.11)
Bediüzzaman’ın, ömrünün son demlerinde, sıkı takip altında ve çok kısa sürelerle yaptığı Ankara ziyaretlerinde, o zaman en fazla 17-18 yaşlarında bir genç olan Müftüoğlu’nun onunla bu tarz bir diyaloğa girme fırsatı bulması ne derece mümkündü; tartışmaya açık bir konu.
Ama biz o zaman işin o cihetine girmemiş, “Çıkan her yeni kitabı, gününde edinip hemen okuma merakına sahip bir insan Müftüoğlu. Dolayısıyla külliyatı bir ömür okuma tavsiyesi, mizacına uymamış. Olabilir. Ama bu mizacın, Risale-i Nur’dan istifadesini engellemesine meydan vermeseydi, çok daha verimli olabilirdi” deyip, bu kadarıyla geçmiştik (1.10.11).
Ne var ki, mülâkat sonrası yine Yeni Şafak’ta başlayıp devam ettiği yazılarından, yakında çıkan birinde, Nurculuğa yönelik “eleştirel bakış”ını, haddini fazlasıyla aşan bir saldırganlığa dönüştürmüş Müftüoğlu. Onun için bu defa biraz daha genişçe ele alma gereği hâsıl oldu.
Evvelâ Neonurculukla işe başlayıp, “şizofrenik tiranlık” gibi son derece “zarif” ifadelerle devam etmiş ve bu tiranlığın hükümete/ekonomiye/ Türkiye’ye verdiği zararlar konuşulurken, İslama, tevhidî dünya görüşüne, hayat tarzına verdiği ağır hasarların konuşulmadığından yakınmış Müftüoğlu. Ve neredeyse tekfir etmediği kalmış. Muhtemelen kanaati de o yönde, ama yazısında aleniyete dökmemiş.
Ardından, Nurculuğu da işin içine katıp, yine haddini aşan çok iddialı bir hüküm vermiş:
“Temel İslamî ilkelerin, yaklaşımların, yapıların, çözümlemelerin göreceli hale getirilmesinden, vülgarize edilmesinden, İslamî yönelişlerin, oluşumların Amerikan yörüngesi içerisinde konumlandırılmasından, İslamın millîleştirilmesi ve sağcılaştırılmasından Nurculuk ve Neonurculuk gibi akımlar sorumludur.”
(Yeni Şafak, 28.1.14)
El insaf! En zor ve ağır şartlarda tahkikî iman temelli bir İslamî şuurlanmanın temelini attığı ve toplumda sağlıklı bir dindarlaşmanın zeminini hazırladığı, içeride ve dışarıda meselenin künhüne vâkıf herkes tarafından kabul ve ikrar edilen Nurculuğu bütün bu arızaların sorumlusu olarak göstermek hangi vicdana sığar?
Müftüoğlu, sıraladığı olumsuzlukların sebebini, onların da sebeplerini izale edip çarelerini ortaya koyan Nurculukta değil, entelektüel platformda “fikrî öncüleri” arasında gösterildiği ideolojik sapma ve saplantılarda arasın...