Yaklaşık 10 yıl önce, 22.2.2011’de aynı başlıkla yayınlanan yazımızdan aktaracağımız şu pasajlar, bugün gelinen noktanın daha iyi anlaşılmasına herhalde yardımcı olur:
Son dönemde Türkiye’de olup bitenler gerçekten bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi mi, yoksa iktidar kavgası mı?
Karşımızdaki tabloya bakınca, bir tarafta, tek parti devrinde ele geçirip ihtilal dönemlerinde tahkim ettikleri bürokratik iktidarı bırakmak istemeyenler; diğer tarafta seçmenden aldıkları güçle bu durumu değiştirmeye çalışanlar, birbiriyle kıyasıya mücadele halinde gibi görünüyor. Ama bürokratik iktidarın elinde tuttuğu “kale ve mevzi”leri ele geçirme kavgası ile, topyekûn sistemi demokratikleştirme çabası farklı şeyler. Ve AKP iktidarının icraatlarına bu yönüyle bakıldığında, şüphe uyandıran işaretler mevcut.
Geçen yılki 12 Eylül referandumuna sunulan paketteki düzenlemelerin de temeldeki sorunu çözme noktasındaki yetersizliği, yaşanan gelişmelerle giderek daha iyi anlaşılıyor. Nitekim Osman Can gibi demokrat hukukçular da, referandumda kabul edilen paketin yeterli olmayacağı ve köklü bir yargı reformu hayata geçirilmeden sorunların çözülmeyeceği kanaatini seslendiriyor. İktidar partisi ise bunları seçim sonrası gündeme geleceğini söylediği yeni anayasaya erteliyor. Ama o zaman da konuya olması gereken şekilde yaklaşılacağının garantisi yok.
Şimdiye kadar verdiği işaretler, AKP’nin reform meselesini ilkesel bir zeminde değil, kendi pratik ihtiyaçlarını önceleyen konjonktürel bir temelde yorumladığını gösteriyor.
Sair zamanlarda kullanılan “demokrat” söylemlerin, kritik zaman ve konularda yerini hemen “devletçi ve milliyetçi” vurgulara terk edip, asker ve statüko ile aynı dilin kullanılması da dikkat çeken noktalardan biri.
Bu işaretlere bakarak, Kemalizmin eski CHP tarzı yorumuna dayanan statükonun her geçen gün mevzi kaybettiği bir süreçte, 6 okun CHP’de anlamını yitirdiği söylemine sarılan AKP’nin, Kemalizme kendi yorumladığı şekliyle sahip çıkıp, bir anlamda ona dayalı yeni bir “statüko” oluşturmaya çalıştığını düşünmek dahi mümkün. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı, baskıcı sistem ve statükonun demokrasi yönünde dönüştürülmesi.
Ele geçirerek değil, sistemi değiştirerek...