Gazeteci Ruşen Çakır’ın, bir yakınının daveti için gittiği orduevine sakallı olduğu gerekçesiyle alınmadığını yazması üzerine tekrar hatırlanıp gündeme gelen yasakla ilgili olarak, geçtiğimiz günlerde medyada, “Orduevlerinde türban, sarık ve sakala vize” başlıklı haberler çıktı, ardından Genelkurmay sözü edilen serbestliğin “personel” için değil, düğün salonlarına gelen davetliler için olduğunu bildirdi.
Ve bu açıklama bizi 17 yıl öncesine götürdü.
9 Ağustos 1995 tarihli Yeni Asya’da yayınlanıp Ordu ve Demokrasi kitabımızda da yer alan “Eşarp ve sakal” başlıklı yazıda şöyle demişiz:
***
Başörtüsünü “problem” haline getirenler, resmî belgelerde kullanılan vesikalık fotoğraflarda da sıkıntı meydana getirmeye devam ediyorlar.
Yakın zamanlara kadar bu sıkıntı üniversite diplomalarında yaşanıyordu; diplomaya fotoğraf yapıştırma uygulamasından vazgeçilince kalktı.
Şimdi aynı rahatsızlık, orduevlerine ve askerî sosyal tesislere giriş kartları için söz konusu.
Son olarak, Kara Kuvvetleri Komutanlığının 2 Ocak 1995 tarihli emir yazısında, subay ve astsubay yakınlarının kimlik kartı, sağlık fişi ve sair belgelerine yapıştırılacak fotoğrafların “baş açık” olarak çektirilmesi gerektiği duyurulmuş.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin de 31 Ekim 1989’da bu yönde verilmiş iki kararı varmış.
Konuyla ilgili ve 20 Haziran 1995 tarihli en son duyuru, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın imzasını taşıyor.
“Orduevlerinden istifade ve kıyafet” konulu yazının 2. maddesinin (c) fıkrasında, orduevi giriş kartlarına yapıştırılacak fotoğrafların, daha önceki bir yönergede bildirilen özellikleri taşıması gerektiği hatırlatılırken, şu istisna getiriliyor:
“Yaşının ilerlemesi nedeniyle dinî inançlarına uygun olarak sade bir şekilde sakal bırakanlar sakallı, yaşlı anneler yüzü açık olacak şekilde eşarplı olabilir.”
Orgeneral Karadayı’nın düştüğü bu kayıt, bir cihetiyle, başörtüsünü ve sakalı “irtica” simgeleri olarak gören zihniyet tarafından konulup uygulanan katı yasağın yumuşatılması istikametinde kayda değer bir adım olarak değerlendirilebilir.
Gözü yaşlı şehit ana ve babalarının, sırf başörtülü veya sakallı oldukları için orduevi kapılarından geri çevrildiği yolundaki haklı şikâyetlerin nihayet mâkes bulduğu, bu tamimde görülüyor.
Ancak, madalyonun bir de öbür yüzü var.
Orgeneral Karadayı, dinî inançlarla irtibatlı olarak bırakılabileceğini kabul ettiği sakalı niçin sadece yaşlı insanlarla sınırlıyor? Gençler de yine dinî inançları sebebiyle sakal bırakamaz mı?
Daha da önemlisi, eşarp niye yalnızca yaşlı annelerin giydiği bir kıyafet olarak görülüyor? Genç hanımlar da, dinî inançlarının gereği olarak başörtüsü takamazlar mı ve takmıyorlar mı?
Kaldı ki, sakalın dinî hükmü “sünnet” iken, başörtüsü dinen “farz” olarak yorumlanmaktadır.
Demokrasi ise, herkesin inancının gereğini serbestçe yerine getirebildiği rejimin adıdır.
Silâhlı kuvvetler demokrasiye bağlı değil mi?
****
Bu yazının çıktığı tarihten beri kaç Genelkurmay Başkanı geldi, geçti: Karadayı, Kıvrıkoğlu, Özkök, Büyükanıt, Başbuğ, Koşaner ve Özel...
Aynı şekilde kaç hükümet değişti: DYP-SHP, Anayol, Refahyol, Anasol-D, DSP, Anasol-M...
On yıldır devam eden AKP iktidarı...
Ve yönetmelikteki “Sakallı, cüppeli, sarıklı, takkeli, türbanlı gibi çağdaş olmayan kıyafetlerle gelenler... orduevine giremezler” ibaresi nihayet yürürlükten kaldırıldı. Yaşlı babaya sakal, yaşlı anneye eşarp izni de istisna olmaktan çıktı.
Normalleşme yolunda zahiren küçük gibi görünen, ancak sembolik anlamı itibarıyla büyük önem taşıyan bir gelişme bu. Demek ki, yıllardır gereksiz yere ülkeyi geren kompleks ve saplantılar nihayet aşılma yoluna girdi. İnşaallah daha esaslı adımlarla arkası da gelir. Hadi hayırlısı...