Son derece veballi bir davranış olduğu halde her önüne geleni “teröristlik”le suçlamanın alışkanlık haline getirildiği bir süreçte, hukuk ve kanun ne diyor, ona bakalım.
TMK-1’de yapılan tarife göre: Terör; cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak; Türk devletinin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek; devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek; temel hak ve hürriyetleri yok etmek; devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.
Terör örgütü kuranlar, yönetenler, örgüte üye olanlar TCK-314’e göre cezalandırılıyor.
Örgüt üyeliği Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 1995’teki bir kararında “silahlı örgütün kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini benimseyip gönüllü olarak örgüt hiyerarşisine dahil olmayı tercih etmek suretiyle; örgüte iştirak bilinç ve iradesiyle hareket edilerek kasten işlenen bir suç” olarak tanımlanıyor.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017’deki bir kararında “Örgüte sempati duymak ya da örgütün ideolojisini benimsemek, yayınlarını okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak... üyelik için yeterli değildir” diyor.
(Örgütle cemaat karıştırılsa da önemli.)
Propagandada ise TMK-7/2, “örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapma”yı cezalandırıyor.
Üç Dal Papatya kitabımıza verilip istinafta onanarak kesinleşen beraat kararında belirtildiği gibi, propaganda suçunun oluşabilmesi için terör örgütü ile ilgili bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtma, benimsetme ya da yayma amacıyla yapılmasının yanında, terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek nitelikte yapılması gerekir.
Perinçek’in o sözüyle bitirelim: “Fetö adını koyan ve Yargıtay kararlarına iliştiren biziz.”