Bu ülkede, İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği 1908’den itibaren “Şeriat namına” meşrutiyeti alkışlayan; bu sistemi “adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet” olarak tanımlayan; meşrutiyetin ilanından üç gün sonra Sultanahmet’teki mitingde irad ettiği “Hürriyet nutku”nda Kur’an’a dayalı bir hürriyet felsefesini dile getiren bir mütefekkir var.
Padişahlık döneminde istibdadın özelliklerini anlatırken “rey-i vahid,” yani tek görüşü ilk sırada zikreden, ortak aklın ve kamuoyunun önemine işaret eden, Meclisi “milletin kalbi” olarak niteleyen ve fikir hürriyetine altını çizerek tahşidat yapan bir İslam düşünürü.
“Kur’an’daki şûrâ ayetlerinin tecellîsi” olarak da tarif ettiği meşrutiyet kelimesini, eski eserlerini yeniden neşrederken “cumhuriyet ve demokrat” diye güncelleyen bir müfessir.
1950’den sonra Demokrat yöneticilere hitaben yazdığı mektuplarda “Kavmin efendisi hizmetkârıdır” mealindeki hadis-i şerifi “demokratlığın ve vicdan hürriyetinin dayanağı” olarak dikkatlere sunan bir İslam âlimi.
Bediüzzaman Said Nursî...
Onun, çağı ve getirdiklerini çok iyi okuyan, gelişmeleri inanç referanslarımızla kaynaştırıp harmanlayan bu son derece orijinal fikir ve yaklaşımları, çöküş dönemi Osmanlısında da, yerine kurulan Türkiye Cumhuriyetinde de, devleti yönetenlerde mâkes bulamadı.
Onu bu yönüyle de doğru anlayanlar, yine meşrutiyetten itibaren destek verdiği Ahrar-Demokrat çizgiye mensup kadrolar oldu.
Merhum Demirel’in Köprü dergimize verdiği ve “İslam Demokrasi Laiklik” kitabında topladığımız mülâkatlarında Üstada atıflarda bulunarak yaptığı “İslam ve demokrasi” yorumları ve 1985’teki Taksim Grubu toplantısında Bediüzzaman’ı “bu ülkenin en büyük demokratlarından biri” olarak tavsif etmesi, bunun kayda geçmiş en güzel örneklerinden.
İBB’nin Haliç iftarında İmamoğlu’nun konuşmasındaki “İslam, demokrasi, istişare, ortak akıl” vurguları ve “tek akıl, tek söz” itirazları ise, yine Üstadın mesajlarının bu defa—hele mazisi hatırlandığında—çok şaşırtıcı bir adreste de yankı bulmaya devam ettiğini gösteriyor.
1946 sürecinde Hilmi Uran’ın şahsında o adrese yapılmış olan tavsiyelerin yıllar sonra yerine ulaştığını gösteren yeni bir işaret.
Bu işaretler arttıkça önümüz açılacak.