"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dünya barışı için

Kübra ÖRNEK KORKMAZ
13 Temmuz 2019, Cumartesi
İnsanoğlu tarihte görülmemiş buhranlarla karşı karşıya. Fen ve felsefenin gelişmesiyle, dini değerler görmezden gelinerek tek kutuplu bir dünya tasavvuru oluşturulmaya çalışılıyor.

Bu yeni dünya düzeninde manevî moral değerleri görmezden gelinerek, menfaate dayalı kavga ve kargaşa ortamlarına sürükleniyor. Temelleri sarsan bu hadiselerin izalesi maddî kuvvetlerle çözülemez. Dünya huzuru için toplumsal barışın sağlanması gerekir. Bediüzzaman Said Nursî, küfrün çürük direklerinin, iman esaslarıyla aşılacağını söylüyor. Öyle anlaşılıyor ki, bugün dünyada gerçek ve kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için, Kur’ânî düsturların hâkim olması gerekmektedir. Bu da Kur’ân’ın manevî tefsiri olan Risale-i Nur’a toplumun sahip çıkmasıyla mümkündür. “Sulh-u umumî” ancak Kur’ân’ın evrensel değerlerinin, bütün insanlık tarafından benimsenmesiyle kendini gösterecektir.

Dünya barışının sağlanması için, belli noktalarda birleşmek gerekiyor. Başta insan olarak büyük bir birliği yakalamış durumdayız. Beraber yaşadığımız her millet ile, kardeşlik hukukunu gözettiğimizde toplumsal bir barışın temelini atmış olacağız.

Bediüzzaman, insanoğlunun düştüğü durumu gözler önüne seriyor. Bu sıradan bir analiz değil, insanlığı kurtaran reçetedir. Tarihteki olaylar şahittir ki, insanoğlunun meydana getirdiği medeniyetler, manevî dinamiklerden beslenerek vücuda gelmiştir. Ama yeniçağın medeniyet anlayışında dinî değerler yerine başka değerler ikame edildi. Medeniyetin üzerine ikame edildiği esaslarda manevî boşluk meydana geldi. Burada felsefenin dini dışlamasında Hıristiyan teolojisinin büyük bir tesiri olduğunu da vurgulamak lâzım. Laikliğin çıkış noktasını bu trend belirliyor. Doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluk ve çağdaş değerlerin bütün eksikliklerini tamamlayacak, bütün dünyayı barış ve huzurla kuşatacak kabiliyette olacak İslâm hakikati, bütün bu boşlukları dolduracak özelliğe sahiptir.

Bu barış projesinin mimarı İslâmiyettir. Bu hayatî projeyi uygulamaya koyacak ve insanlar arası ilişkileri düzenleyecek, güçlü ilâhî kaynaklara ihtiyaç vardır. Bu kudsî ihtiyacı karşılayacak olan da kırk cihetle mu’cize olan insanı insan eden bütün değerleri O’na bahşedecek, onu insanlık ufkuna yükseltecek Kur’ân’dır. Mehmet Âkif’in “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı” ifadelerinde belirttiği gibi, bütün insanlığa Kur’ân hakikatlerini yeni bir anlayışla anlatan manevî Kur’ân tefsiri olan Risale-i Nur ve bu büyük ilim okyanusunu bize ve bütün insanlığa kazandıracak olan Bediüzzaman Said Nursî‘dir. Üstad, insaniyet-i Kübra olan İslâmiyeti, insanî değerler esas alınarak; hak, hukuk, adalet, hürriyet, şefkat, merhamet, kanunda kuvvet, muhabbet ve meşveret üzerine temellendirmiştir. Eğer din hakikî vechesiyle, gerçek yüzüyle ortaya çıksa, o zaman bütün insanî değerler nemalanır ve vücut bulur. İman eksenli bir inşa ile, zihinlerde marifetullah filizlenir, ruhlarda şefkat ve merhamet çiçekleri açar. Gönüllerde muhabbet ve uhuvvete kapılar aralanır. İşte insanlığın beklediği hakikî kurtuluş reçetesi budur. 

Fert, aile ilişkileri, mahalle, şehir, memleket ve ülkeler arası ilişkilerin dayandığı temel nokta, insanî değerler ve insanî değerlerin de hayata kavuştuğu ana eksen İslâmî değerlerdir. Demek şimdi pedagojik, sosyolojik ve psikolojik değerler esas alınarak, imanî değerler kazandırılırsa; insan kendisiyle, toplumla, bütün insanlarla barışık bir hale gelir ki, işte kardeşliğin dayandığı esas nokta budur.

İnsanlık muhtaç olduğu manevî soluk, hakikî dinin atmosferinde bahar çiçekleri gibi neşvü nema bulacak ve aradığı huzuru, saadeti, birlik ve beraberliği tesis edecektir. İnsanların şimdiye kadar kazandığı değerleri bir havuza benzetirsek, her ırk kendi benliğini havuza atıp erittiğinde, insanlık onuruna yaraşır bir hayat seviyesine kavuşmuş olacağız.

Bediüzzaman, bu zamanın en büyük farz vazifesi olan İttihad-ı İslâm’ın en küçük daireden başlatılarak mümkün olacağını söylüyor. Bunun için İslâm merkezleri ve mü’minlerin kalpleri arasında bir nuranî bağın olması gerekiyor. Bütün mü’minler bu farz vazifeyi esas alarak teveccüh göstermeliler. Mü’minler mabeyninde bulunması gereken uhuvvet çekirdeğinin meyve vermesi için meşrûtiyet zeminine ihtiyaç duyulmaktadır. Meşrûtiyet tam manasıyla oluşturulmazsa, mü’minlerin ihtilâfına neden olan birçok sebeple karşılaşmak durumunda kalırız. Herkesin her türlü hukukundan emin olduğu bu yönetim, devletin de ömrünü uzatır.

 Demokrasi ve hürriyet ile, ittihad-ı İslâm sağlandığında, toplum hakikî saadeti yakalayacak. İnsanî ve İslâmî değerler gözetildiğinde dünya barışacaktır.

Okunma Sayısı: 1851
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı