Ben” anlamına gelen “ene” kelimesi Arapçada zamir olarak birinci tekil şahıstır.
Enaniyet ise “Ene” zamirinin masdar ismi olup terim olarak “egoizm/benlik ve bencillik, gurur ve kibir, yani kendini beğenmeyi ve nefsini öne çıkarmayı ifade eden bir terimdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de “ene” zamiri nefsi ifade eden bir kelime olarak kibir ve gurur anlamında Firavun’un “Ben sizin büyük Rabbinizim”1 sözü ile ifadesini bulduğu gibi, kibir ve gurur taşımamak kaydı ile “Ben bir uyarıcıyım”2 “Ben de sizin gibi bir insanım”3 âyetlerinde ifade edilmiştir.
Yüce Allah kendi zatı ile ilgili olarak “Biz Kur’ân’ı indirdik”4 “Sizi rızıklandıran biziz”5 “Biz biliriz”6 “Ölüleri biz diriltiriz”7 âyetlerinde “Biz” kelimesini kullanmıştır. “Rabbiniz benim”8 “Ben seçtim”9 âyetlerinde olduğu gibi zatını öne çıkardığı ve sebepleri ortadan kaldırarak doğrudan kendisinin yaptığı işlerde “ben” kelimesini kullanmıştır. Bu âyetlerden anlaşılan husus, insanın kendisini tanıması ve kendisine değer vermesi normaldir. İnsanın kendisini bilmesi ve tanıması varlığı ve kendisi ile beraber varlığı yaratıp bir bütün haline getiren ve ihtiyaç silsilesi ile birbirine bağlayan Allah’ı tanımasına vesiledir. Bunun için “Nefsini bilen Rabbini bilir” denilmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri bu konuda “Ene, künûz-u mahfiye olan Esma-i İlâhiye’nin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlâkının dahi anahtarı olarak bir muammay-ı müşkil-küşâdır, bir tılsım-ı hayret-fezâdır. O ‘ene’ mahiyetinin bilinmesiyle, o garip muamma, o acip tılsım olan ‘ene’ açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücubun künuzunu dahi açar”10 demektedir. “Ene”nin gerek Allah’ı gerekse kâinatı tanımada bir anahtar rolü olduğunu ifade etmektedir.
Enaniyet, insanın kendisini öne çıkarması ve benliğine değer vermesi demektir. İnsanın bedensel ve dünyevî yönüne “nefis” denilmektedir. Nefis insanın hayvanî yönüdür. Yemek, içmek, neslini devam ettirmek ve dünyevî menfaatlerini takip etmek insanın nefsinin gereğidir. Cisimden ibaret olan bedenin görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma duyguları hep beden ile ilgilidir. İnsan bedeni, gerçek zevklerin kaynağıdır. Gözün gördüğü bütün güzellikler, kulağın algıladığı bütün sesler, burunun aldığı enva-ı çeşit kokular ve dilimizin aldığı bütün tatlar insanın zevkine hitap etmektedir. Nefis arzular bütünüdür.
İnsan nefsi de tezekkî etmek şartı ile cismanî lezzetleri alarak şükretmek ve yüce Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri ile tanıyarak; bütün masnuat-ı ilâhiyenin değerini anlama noktasında ruh ve kalbin fevkine çıkmaktadır. Bundan dolayıdır ki, ahiret hayatı cismanîdir. “Cennet bütün lezaiz-i maneviyeye medar olduğu gibi, bütün lezaiz-i cismaniyeye de medardır.”11
Dipnot:
1- Naziat, 79:24.
2- A’raf, 7:118.
3- Kehf, 18:110; Fussilet, 41:6.
4- Hicr, 15:9.
5- İsra, 17:31.
6- İsra, 17:47.
7- Yasin, 36:12.
8- Taha, 20:12.
9- Taha, 20:13.
10- Sözler, s. 873.
11- Sözler, s. 808.
Şerh çalışmalarınızı mail adresimize gönderebilirsiniz.
[email protected]