Pakistan’ın eski Başbakanlarından Benazir Butto, 1999’da başlayan 8 yıllık sürgünün ardından döndüğü ülkesinde 18 Ekim 2007’de bombalı bir saldırıya hedef oldu. 126 kişinin öldüğü ve 248 kişinin yaralandığı saldırıda, Butto yara almadan kurtuldu.
Pakistan Halk Partisi Genel Başkanı Benazir Butto, Ekim ayındaki saldırıdan kurtuldu kurtulmasına, lâkin, kendisini hedef alan iç ve dış ihanet odakları, peşini bırakmaya hiç niyetli değildi.
Nitekim, 27 Aralık'da kendisinin de bulunduğu seçim meydanında düzenlenen sûikastte vahşice vurularak katledildi.
*
Babasıyla Zülfikar Ali Butto ile benzer haller ve âkıbetler yaşayan Benazir, ülkesinde daha evvel iki kez başbakanlık yapmış ve üçüncü kez aynı makama talip olduğu için, sürgünden gelir gelmez seçim kampanyasına fiilen dahil olmuştu.
Ne var ki, aynen babası gibi o da son derece vahim ve elim bir âkıbete düçâr olup gitti. Dünya siyaseti ve iktidar makamı onlara yâr olmadı; aksine, onları erken yaşta hayattan koparmaya sebebiyet verdi.
Butto ailesinin başına gelenler
Pakistan’da kelle koltukta demokrasi mücadelesi veren ve seçimlerle iktidara gelen Halk Partisi Genel Başkanı Zülfikar Ali Butto, 1977 yılında General Muhammed Ziyaülhak’ın başında bulunduğu bir askerî cunta tarafından devrildi.
Ziyaülhak, zatında dindar bir askerdi. Darbeci Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’ye geldiğinde de, onu darbeci mevkidaşı Kenan Evren büyük bir alâka ile karşıladı.
Demokrasiyi kalbinden süngüleyip darbe düzenini garantiye almak isteyen askerî cunta, devrik Butto’yu tıpkı Yassıada’daki gibi (1961) uyduruk bir mahkemede yargılattı ve sonunda onu idama mahkûm etti. (4 Nisan 1979; henüz 51 yaşındaydı.)
*
Butto’nun ardından, kızı Benazir siyasete atıldı ve 1980’li-90’lı yıllarda iki kez başbakanlık yaptı.
Ardından, iktidardan uzaklaştırıldı ve 1999’da sürgüne gönderildi. Ekim 2007’de tekrar ülkesine döndü ve yeniden aktif siyasete başladı. 18 Ekim’de, seçim çalışmaları esnasında çok vahşiyane bir saldırıya uğradı. Çok sayıda kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açan bu saldırıda Benazir Botto yara almadan kurtulurken, ne yazık ki, 27 Aralık’ta uğradığı çok kanlı sûikast sonucu o da demokrasi mücadelesinde kurban olup gitti.
*
Demokrat Butto’yu devirip idam ettirenler, ardında onun yerine geçen kızı Benazir’i katledenler, esasen kendilerince “din adına” darbe yapmışlar ve öyle de hareket ettiklerine inanıyorlardı. Ne var ki, işlenen o dehşetli cinayetin dinle-imanla bir alâkası yoktur.
Zira, İslâma göre askerin siyasete karışmak, yahut darbe yapmak gibi bir vazifesi yoktur ve olamaz. Askerin vazifesi başkadır. Onun vazifesi, bilhassa haricî taarruz ve tecavüzler karşısında durmak ve ülkenin hudut emniyetini sağlamak, muhafaza etmektir.
Fakat, ne acıdır ki, darbeciler, her ülkenin şartlarına uygunluk arz edecek şekilde cinayetlerine her defasında kılıf hazırlıyorlar ve bir ölçüde zahirperestleri aldatarak kendilerine taraftar ediyorlar.
Nitekim, Pakistan’da olduğu gibi Türkiye’deki darbelerin gerekçesi de hep başka başka olmuştur: İrtica, anarşi, kardeş kavgası, vesaire...
Oysa, gerekçe ne olursa olsun, darbeler, bir ülke ve millet için ihanet derecesindeki cinayetlerdir. Zahirde bir faydası varsa, onun yüz misli kadar zararı vardır. Hâl-i âlem buna şahittir.