“Adam gibi adamlar” kolay yetişmiyor. Dalkavuk üretimi ise, çok kolay ve basit işlemlerle, üstelik seri şekilde yapılabiliyor.
Bir de piyasada gönüllü dalkavuklar var ki, bir anda mantar gibi çoğalıveriyor. Üstelik, içlerinde en zehirli türünden de bulunabiliyor. Vazife verildiğinde, çok rahat bir şekilde badigartlık, militanlık, hatta tetikçilik bilem yapar.
*
Dalkavukların işi daha çok şahıs etrafında döner. Şahsın meddahlığını yapar. Onun rakiplerini hedef tahtasına koyarak takip eder. Daima menfaat beklediği şahsın gözüne girmeye çalışır.
Eskiden çok da sakıncalı görülmeyen bu tür yapılanmalar, günümüzde son derece tehlikelidir. Zira, eskiden çoğu yerde şahıs hakimiyeti vardı. Dalkavuklar da şahsın etrafında pervane oluyordu. Ona yaranmaya çalışarak nemâlanırlardı. Günümüzde ise, şahıs odaklı yapılanmalar pek güvenli sayılmıyor. Şahıslar günümüzde çok değişkenlik arz ettiği için, bilinen halinden bir anda cayabiliyor. Başka bir kulvara girebiliyor. Bu durumda, şahıstan çok köklü fikir ve misyon hareketleri önem taşıyor. Lider bazlı yapıdan çok, oturaklı prensipler manzumesi güven veriyor.
*
İktisadî ve sınaî üretim tesisleri pekâlâ şahısların kendi malı veya mülkiyeti olabilir. İmalatın kârı da, zararı da genellikle şahsa aittir.
Lâkin, sosyal hayatta veya siyaset âlemindeki “şahıs merkezli-lider odaklı” yapılanmalar, bilhassa zamanımızda çok fena neticeler doğurabiliyor.
Meselâ, devlet katında, yahut siyaset sahasında liderin sistem-teamül dışına çıkarak kendi başına işlediği hataları, bir-iki değil, bazen binlerce kişi toplansa düzeltmeye yine güç-kuvvet yetiremeyebiliyor.
Dolayısıyla, lider odaklı, yani rey-i vahid merkezli oluşum ve yapılanmaların zararı, tehlikesi fevkalâde riskli bir hale gelmiş durumda.
*
Söz konusu tehlikeler karşısında, en güvenilir, en selâmetli yol, meclis teşkiliyle, meşveret ve şûrâ ile, müzakere ve müdavele-i efkâr ile gidilen yoldur.
Burada hâkim olan unsur, şahs-ı mânevidir. Böylesi bir dairenin içinde bulunan herkes bir “ferd-i mânevî” olup, prensipler dairesinde bulunduğu için nisbeten huzur ve emniyet içinde hareket eder.
Darb-ı meselde geçiyor ki: “İstişare ile giden, yüce dağları aşmış; istişaresiz gidense, düz ovada yolunu şaşırmış.”
Prensiplere aldırış etmeyerek lider bazlı yollara sapanlar, ekseriyetle meşverete, istişareye ihtiyaç duymazlar. Lidere biat ile ve tam itimat ile gidildiği için, kişi meşveretle değil, otomatikmen talimatla gideceği yola meyleder. Tâ, kafası bir duvara, yahut sert bir kayaya çarpıncaya kadar da gider.
*
Bir de şu var: Tepedeki şahsın belirleyici olduğu, inisiyatifin lider şahsın ipoteğinde bulunduğu dairelerde, zamanla istibdat kuvvet bulur, türlü diktatörlükler meydan almaya başlar.
Diktacı anlayışın hükmettiği iş ve işletmeler ise, mütemadiyen yalaka, yağcı, müdahaneci herifler, yani dalkavuk tipler üretir.
Bir taraftan da, yetişmiş kabiliyetler, şahsiyetli uzmanlar, işin ehli olan şahsiyetler dışlanmaya, hatta biçilmeye başlanır. Şundan dolayı: Diktatör şahıs gibi ona yalakalık yapanlar da başka türlü rahat edemez.
Ne var ki, böylesine müstebidane bir gidişat, dahilî kavgaları, kargaşalıkları da kaçınılmaz hale getirir. Gitgide cemiyetin şevki ve huzuru kaçar. Onun için, şahsiyet ve karakter sahibi kimseler, istibdadın her çeşidine karşı merdane bir tavır takınmalı ki, insanlığın mahvına sebebiyet veren o mendebur illet bize musallat olup da hayatımızı azaba çevirmesin.
*
Son olarak, sahi neydi istibdat?
Cevap: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. (Münâzarât: 22)