Müteselsil sorular şöyle: Bir asrı aşan şu “Filistin sancısı” neden hiç dinmedi, dinmiyor? Filistin meselesi neden çözülmedi, çözülmüyor? Mütemadiyen kanayıp duran şu “Filistin yarası” niçin bir türlü kapanmıyor, kapanmak bilmiyor? Dahası, bu acı-elim vaziyet, daha ne kadar sürüp gidecek?
Kronik hâle gelen bu derd û elemin sebebi bir-tek olmadığı gibi, çaresi-çözümü de tek sebebe bağlı değil. Meselenin etrâf-ı erbaasına itidal ve akl-ı selim ile bakılması gerekiyor. Biz de kendi çapında bunu yapmaya çalışalım.
*
Öncelikle, Filistinlilerin kendileri birlik-beraberlik ruhunu taşımıyorlar. Müştereklik içinde hareket etmiyorlar. Hatta bazen çatışıyorlar. Bu da amansız düşmanları olan Siyonistleri sevindirip iştahlarını kabartıyor.
Küçük gruplar bir yana, en büyükleri olan Hamas ile El-Fetih oldum olası hep karşı karşıya duruyorlar. Bir türlü anlaşmıyorlar, anlaşamıyorlar. Demek ki, fikirleri, dünya görüşleri ayrı olduğu gibi, gizli-açık müttefikleri de ayrıdır.
Oysa, vatanları dış saldırıya, yahut işgale uğrayan insanların fikir ve inançları ne olursa olsun, harice karşı birleşmeleri, bir ve beraberce hareket etmeleri gerekiyor. Tâ ki, haricî tehlike bertaraf oluncaya kadar…
Müşriklere karşı Medine şehrinin müdafaası (Hendek Savaşı) böyle bir anlayışla yapıldığı gibi, Türkiye’nin zaferle neticelenen İstiklâl Mücadelesi de aynı ruh ve anlayış birliği ile gerçekleştirildi. Birbirini günahı kadar sevmeyen meşhurlar, haricî düşmana karşı Millî Mücadele saflarında birlikte yer aldılar.
Çarpıcı bir misâl: Hayatının sonuna kadar zıt fikir ve inanç içinde yaşayan Said Nursî ile Mustafa Kemal Millî Mücadelede düşmana karşı birlikte mücadele ettiler.
Çarpıcı bir gelişme: İstiklâl Harbinden sonra, Üstad Bediüzzaman İslâmî hayat tarzını yaşamaya aynen devam ederken, Mustafa Kemal, işgalci İngiliz-Fransız-İtalyanların kanunlarını ithal edip onların hayat tarzını ihtiyar etti.
Aynı durum, Filistinliler için de geçerli. Kendi aralarında zıtlıklar, sürtüşmeler, geçmiş kalan husûmetler ne olursa olsun, onları muvakkaten bir kenara itip müşterek düşmanları olan işgalci Siyonistleri bertaraf edinceye kadar tam bir ittifak ve ittihad ile hareket etmeleri icap ediyor. Aksi halde, mevcut düğümlerin üzerine yeni yeni düğümler eklenecek.
*
Filistin meselesinin çözümünü zorlaştıran ve gelişmelerin düğüm bağlamasına yol açan hususlardan biri de, işgalci İsrail Yahudilerinin dinlerine ve eski peygamberlerinin mezar yerlerine olan dinî-millî-mânevî bağlılıklarıdır.
Bu hususu, Bediüzzaman Hazretleri şu sözlerle izah ediyor:
“Yahudi milleti, hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet (miskinlik) tokadını yemeye müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin meselesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki enbiya-yı Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin, o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle, bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından, çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa, koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete (miskinliğe) girecekti.” (Şualar)
Bölgedeki Yahudilerin dinî-millî refleksleri bu derece yoğun iken, Müslüman Filistinlilerin dinlerine bağlılığı daha ileri derecede olmalı ki, bir asırdır yüzlerine kapanan ferece-feraha açılan kapılar tekrar açılmaya başlasın.
Filistin meselesini düğümlü hâle getirerek çözümü zorlaştıran şüphesiz daha başka sebepler de var. Bir sonraki yazıda o sebepler üzerinde durmaya çalışalım inşallah.
(Devamı var)