Halime Teyze, 52 yıl birlikte ömür geçirdiği İsmail Hakkı Ağabeyle ilgili olarak bize ayrıca şunları anlattı:
“Bu uzun zaman zarfında rahat günlerimiz de oldu, çok zahmetli, meşakkatli günler de geçirdik. Ama, birbirimize karşı hiç kırıcı davranmadık.
“Evin iç düzeni ve temizliğinin yanı sıra, ayrıca bağ-bahçe işleri, hayvancılık-besicilik işleri gibi büyük emek isteyen ağır işlerimiz de olurdu.
“Birlikte her türlü zahmete, zorluğa katlandık. Şükürler olsun, hiç mutsuz olmadık. İlâhî takdir, bizi birbirimize yazmıştı. Zaman zaman sıkıntılı da olsa, mutlu-mesut bir hayat yaşadık...
“Rahmetli abiniz, hiçbir zaman gelip de bana ‘Hanım, şu işi niye yapmadın? Bu işi niye halletmedin?’ dememiştir. Tam tersine, geldiğinde bana hep “Hanım, yorma kendini bu kadar. Otur dinlen azıcık’ derdi.
“Hatırıma geliyor da, işte hep böyle şeyler geliveriyor: Yürüyorum aynı, çalışıyorum aynı, yatıyorum, gözümü kapatıyorum, yine hep aynı halleri canlanıveriyor hayalimde...
“Bu da bana çok zor geliyor. Onsuz geçen günlerimi hep böyle acıyla, özlemle, hasretle geçiriyorum.
“Çektiğim hasret bazan o kadar ağır basıyor ki, direncim kırılıyor, takatim kesiliyor ve bir an evvel onun yanına gitme arzusunu duymaya başlıyorum.”
Halime Ananın anlattıklarından bizler de cidden çok etkilendik.
O kadar içten, o kadar samimi, o kadar mâsumane anlatıyordu ki, etkilenmemek elde değildi.
Onu daha fazla zorlamadan, müsaade isteyip vedâlaştık.
Ayrıldıktan sonra da, yolda şunları düşünemeden edemedik: Feyâlilacep! Efendisiyle birlikte yarım asrı devirmiş bir kadın, çektiği ayrılık acısını hafifletmek, içindeki o yakıcı hasret ateşini bir nebze olsun dindirmek için, üç çocukla elli yıl ömür geçirdiği kocasının bir tek hatasını, kusurunu, yanlışını arıyor da, bunu bir türlü bulamadığını yine hüzünlenerek söylüyor.
Ne mutlu, böyle “ulvî hüzün” çekenlere ve ne mutlu böyle saadetli bir aile hayatını şu fânide yaşayanlara...
Bunun âhirette mükâfatı pek büyüktür.
Bereketli, istikametli bir hayat
Şimdi de, İsmail Hakkı Ağabeyin oğulları Muhsin ve Ünal başta olmak üzere, merhûmun diğer yakınlarından aldığımız bilgiler ışığında derlemiş olduğumuz onun biyografik hayat seyrini sizlere takdim etmeye çalışalım.
* * *
Daha çok Geyve’li olarak bilinen ve tanınan İsmail Hakkı Demir, 1940 senesinde Taraklı’nın (Sakarya) Tuzla Köyünde doğdu.
Annesinin ismi Ayşe, babasının ismi ise Mehmet Ali. Ayşe ile Ali’nin üçü kız dört çocuğundan biriydi.
Ailenin yükü onun omuzlarına yükleneceği, daha çocukluğundan belliydi.
İsmail Hakkı, babasının da teşvikiyle, Taraklı ilçe merkezinde Kur’ân-ı Kerîm derslerini almaya başlar. Eşzamanlı olarak, ilk mektep tahsilini de yine burada tamamlar.
Ergenlik çağına vardığında ise, ders almış olduğu hocasının himmet ve gayretiyle “Hafızü’l-Kur’ân” olur.
Hafızlık eğitimini tamamladıktan sonra, muhtelif yerlerde gidip mukabele okur ve bilhassa Ramazan’da hatimli teravih namazlarını kıldırmaya başlar.
Evlenip hayata atılıyor
Henüz 18 yaşlarında iken evlenip iş hayatına atılan İsmail Hakkı Bey, kendi memleketinde babasıyla birlikte rençberlik, hayvancılık, besicilik yaparak ailenin geçimini sağlamaya çalışır.
Askere gidip geldikten birkaç sene sonra komşu ilçe Geyve’ye taşınmaya karar verir.
1965’te gelip yerleştiği Geyve’de de aynı iş ve mesleği sürdürmeye, geçimini yüklendiği ailenin rızkını helâlinden temin etmeye vargücüyle gayret gösterir.
* * *
İsmail Hakkı Demir’in Risâle-i Nurlar ile tanışması, 1971 senesinde gerçekleşir.
O tarihte, ilçe müftüsü olan muhterem Ali Aktürk Hoca vasıtasıyla Nur Risâlelerini okumaya ve bu eserlerden âzamî derecede istifade etmeye başlar.
Hafız olduğu için de, Risâlelerdeki Kur’ânî tabirleri kavramakta ve mevzuları anlamakta fazla bir zorluk çekmez.
Risâleleri anlayarak okumasıyla birlikte, yine aynı sene içinde Yeni Asya gazetesi ile de tanışır. Gazeteyi alır okur, abonesi olur ve öylesine kuvvetli bir bağlılık peyda eder ki, kısa süre sonra Yeni Asya’nın Geyve temsilcisi ünvanını alır.
Temsilcilik görevini yaklaşık 40 yıl müddetle hiç fâsıla vermeden sürdüren İsmail Hakkı Bey, takdirle okuduğu gazetesinin ilçe genelinde dağıtımını da bizzat üstlenir.
Yani, bu kırk yılın belki otuz yılı boyunca, Yeni Asya abonelerine bizzat kendi elleriyle gazetenin dağıtımını yapar.
* * *
Bir gazetenin dağıtımıyla birlikte abonelerden aylık tahsilatını da aynı kişinin yapması, takdir edersiniz ki pek zordur. Hakikaten, her babayiğidin uzun müddet yapabileceği bir iş değildir bu.
Fakat, tam ihlâs, kemâl-i tevazu ve üstün gayret sahibi olup nazarımızda bir “isimsiz kahraman” olarak şekillenen İsmail Hakkı Bey, bu işi de bihakkın yapmaya muvaffak olur.
Yani, temsilcilik görevini sürdürdüğü bu uzun zaman zarfında, hem fazladan almış olduğu beş-altı gazetenin masrafını, hem de karşısına çıkan bilumum tahsilât açıklarını bizzat kendi kesesinden karşılar.
Hem öyle ki, emekli olduktan sonrabile Bağ-Kur’dan almış olduğu emekli maaşının tamamını yine bu hizmete sarf ederek, nasıl bir dâvâ adamı olduğunu tam bir kararlılık içinde gösterir.
İşte, bu harikulâde insanın böyle çok yönlü, çok istikametli makbul hizmetleri var. Adeta, on parmağında on marifetle bir ömür boyu hayırlı hizmetler için çalıştı, didindi, koşturup durdu.
Camilerden Kur’ân Kurslarına, Nur Medreselerinden ilk ve lise mekteplerine, hayır kurumlarından yardıma muhtaç fakirlere kadar, hiç riyasız bir şekilde onun hizmet etmediği, yardımına koşmadığı kişi veya kuruluş hemen hemen yok gibidir.
İleriki bölümlerde, inşaallah bunlara da temas etmek sûretiyle, hem İsmail Hakkı Beyin rahmetle anılıp ruhuna Fatihalar gönderilmesine, hem de onun bu örnek kişiliğini yeni nesillere tanıtmasına biz de vesile olmuş oluruz.
(Devamı var)
1940 yılında Taraklı’nın Tuzla Köyünde doğan İsmail Hakkı Demir, Kur’ân tahsilini de Taraklı ilçe merkezinde tamamladı.