İkinci Dünya Savaşı yıllarında (1939-45) Türkiye’de demokrasi yoktu. Ülke tek parti diktası ile idare edilmeye çalışılıyordu. Alman Nazi lideri Hitler ile İtalyan Faşist Lider Mussollini korkusundan bütün hükümet erkânı nasibini almıştı. Öyle ki, 5-6 yıl müddetle, gariban köylü ve çiftçinin ekip biçtiği hububata dahi el konuluyor, toplatılıp silolarda çürütülüyordu.
Bütün bunlar, ya Türkiye de harbe iştirak ederse, askerin ekmeğini-erzakını nasıl temin ederiz korkusu ile, daha doğrusu korku belâsı ile yapılıyordu. Ekmeğin bir dönem karneye bağlanmasının sebebi de aynı korku idi.
Ne var ki, korkulan olmadı. Türkiye, son demlerde savaşa katılma kararı aldığı halde, karar kâğıt üzerinde kalmaktan öteye gidemedi. Olan, fakir fukara, garip gureba vatandaşa oldu.
Şimdi de, o dönemdeki bazı gelişmelere “günün tarihi perspektifinden bakmaya çalışalım.
***
Bir ismi de “Alman Harbi” olan İkinci Dünya Savaşı Avrupa Kıt’ası’nda bütün şiddetiyle devam ederken, bundan Türkiye de ciddî şekilde etkilenmeye başladı.
Ankara hükümeti, 24 Kasım 1940 tarihinde, İstanbul, Çanakkale ve Kocaeli vilayetleri de dahil olmak üzere Trakya Bölgesi’nin tamamında sıkıyönetim ilân etti.
Sıkıyönetim, ışıkları karartma ve kısmî seferberliğe kadar varan bir dizi tedbirlerin alınmasına yol açan âcil sebep, Faşist İtalyan kuvvetlerin Yunanistan’a saldırmaya ve Alman Nazi ordularının da Bulgaristan’ı işgal etmeye başlamasıydı.
Bu tarihte, Başbakanlık makamında Dr. Refik Saydam bulunuyordu. Ancak, ülkenin iç ve dış politikasını birinci derecede etkileyen kişi hem CHP Genel Başkanı olan, hem de Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden İsmet Paşa’ydı.
Dolayısıyla, Başbakan Refik Saydam ve kabinesi, İsmet Paşa’nın tesiri ve gölgesi altında icraat yapmaktaydı.
***
Hitler’den ve Alman ordularından bir hayli korkan ve çekinen İsmet Paşa, ne olur ne olmaz ihtimaliyle hareket ederek, Trakya Bölgesi’nde seferberlik şartlarında bir sıkıyönetimin uygulanmasını istedi.
Hükümet de dediğini aynen yaptı ve bu vaziyeti uzun müddet devam ettirdi.
Oysa Hitler, yayınladığı beyannâme ile hiçbir cephede Müslümanlara saldırmayacağını, hatta elinden gelse onları himaye etmeye çalıştığını duyurmuştu.
Ancak, böyle demesine ve bilfiil öyle yapmasına rağmen, o dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükümeti Hitler ve Mussollini’ye itimat etmeyerek, olağanüstü tedbirler alma cihetine gitti. Alınan tedbirler cümlesinden biri de, buğday ve sair hububat üzerinde hükümet tasarrufunu serbest bırakmak olmuştur.
Hükümet yetkilileri, köylü, çiftçi gibi buğday üreticisine istediği şekilde müdahale etmiş, mahsulüne el koymuş, istediği kadarını almış ve dört-beş yıl müddetle onlara bir nevi gâvur azabını çektirmiştir.