Âşığının çelişkili, değişken, tutarsız davranışlarından bîzâr olan, âdeta sıtkı sıyrılan bir mâşuk, şikâyetini şu mısralarla dile getirir:
Ey sevdiğim! Sana şikâyetim var
Ne sevdiğin belli, ne sevmediğin
Ben de bir insanım, bir de canım var
Ne sevdiğin belli, ne sevmediğin
Bir halk türküsü ile terennüm edilen bu ifadeleri, günümüzün ikircikli siyasetine şöylece uyarlamak mümkün:
Ey iktidar! Sana şikâyetim var
Ne dostluğun belli, ne düşmanlığın
Ben de bir seçmenim, bir de oyum var
Ne dostluğun belli, ne düşmanlığın
* * *
Bir önceki yazıda da temas ettiğimiz gibi, bahis konusu mesele şudur: Siyasî iktidar, hemen her seçim-referandum kampanyasında İmâm-ı Şâfiî’nin (ra) şu sözünü tutup siyasetine malzeme yapıyor: “Düşmanın okunu takip edin; o sizi hak ehline götürür.”
Sırf oylarını arttırmak ve istediği sonucu almak için bu ve benzeri sözleri kullanan siyasî iktidarın, dinî hassasiyetleri fütûrsuzca istismar ettiği açıktır.
Zira, öncelikle belirtmemiz gerekir ki, dini siyasete âlet etmek maksadıyla “Düşman okunu takip edin...” diyen siyasî iktidar, hemen her seçim devresinde “asıl düşman”ını değiştiriyor.
Aynı şekilde dost ve müttefiklerini de değiştiriyor.
Üstelik, dost-düşman listesindeki sıralamayı da değiştiriyor.
Meselâ, bir seçim dönemindeki en öncelikli dost ve müttefiki “Gülenciler” iken, baş düşmanı “Ergenekoncular” olabiliyor.
Keza, bir sonraki seçimde bakıyorsunuz, bu ikisi bütünüyle yer değiştirmiş vaziyette.
Aynı durum “Türkçüler ile Kürtçüler” için de geçerli.
Aynı vaziyet, zigzaklı giden Irak, Suriye, Mısır, İsrail, Rusya, AB, ABD politikalarında da geçerli.
Demek ki, bunların ne dostluğu belli, istikrarlı ve güvenilir, ne de düşmanlığı belli, istikrarlı ve güvenilir.
Dahası, dönem dönem yer değiştiren “dost ile düşman” kriterlerini bile kestiremezsiniz.
Rusya ve Putin ile yaşanan uçak krizi, İHH ve Mavimarmara hadisesi ile yaşanan İsrail krizi, Öcalan ve PKK ile sürdürülen Çözüm Süreci ucûbesi, kast ettiğimiz ölçüsüzlüğün birer göstergesi mahiyetindedir.
Dolayısıyla, “Düşman okuna bakın...” sözüyle kast edilen şeyin, çoğu kez aslında “Kuşa bak, kuşa...” kabilinden bir mâna taşıdığı görülüyor.
Hiç benzeşmiyorlar
Her türlü dinî mukaddesatı menfaatine âlet etmekten çekinmeyen, sen ey siyasî bağnazlık!
Bunca yıldır seni tanıdığım kadarıyla, şu birkaç noktaya daha dikkat çekmeye kendimi mecbur hissediyorum.
BİR: Din-i İslâmın gizli-açık düşmanları vardır. Hem de “ezelî düşmanlık” denecek türden. Bunlar, her fırsatta ve her vesile ile İslâma ve Müslümana zarar vermeye çalışırlar.
Senin düşmanın ise başka; yani, pekâla başkası da olabiliyor.
Meselâ, oldum olası İslâma düşmanlık eden ve büyük zararlar veren mütecâviz Yahudiler, Masonlar, Sömürgeci İngiliz Siyaseti, haricî Deccalistler, yerli Süfyanistler, zâlim İsrail yöneticileri, senin değişmeyen, yahut değişmez düşmanların değil. Hatta, bazen dostun bile olabiliyorlar.
İKİ: Tıpkı dinimiz gibi, bu vatan ve milletin de gizli-açık düşmanları vardır.
Ama, senin onlarla olan düşmanlığın da sabit, tutarlı ve istikametli değil. Değişkendir. Aynen, dostluğunda olduğu gibi.
ÜÇ: Vatan, millet ve İslâmiyet düşmanları, öyle kolayca değişmez, değişmiyor; ama senin düşmanın da, dostun da çabuk ve çok kolay şekilde değişiyor, değişebiliyor.
Dolayısıyla, “düşmanın oku”nu da senin ciddiyetsiz tarifine ve pusulasız sözlerine bakarak takip etmeyiz, edemeyiz. Zira, böyle ifratlı-tefritli tarifler, bizi hiçbir şekilde “hak ehli”ne götürmez, vâsıl etmez.
Velhâsıl: Dostu gibi düşmanı da bu derece sık değişen dar bir görüşe, tutarsız bir zihniyete güvenmemekte ve itibar etmemekte yerden göğe kadar haklıyız.
@salihoglulatif:
Yapılan bir zulüm ve haksızlığa karşı, bir başka zulüm ve haksızlıkla mukabele edilmez. Ülke ve millet olarak, bu kısır döngüden kurtulamadık bir türlü; derhal ve sür’atle kurtulmaya çalışmalıyız.