Daha öncekiler gibi, son seçimde verilen vaatler de tutulmadı. Dahası, tam tersine görünen bir ekonomi politikası devreye sokuldu. “Faiz inecek”ti; aksine daha da yükseldi. Hatta, daha evvel hiç olmadığı kadar yükseltildi. Zirveye çıktı. Hatta, bazı ülkelerin standartlarına göre, faiz oranlarında rekor üstüne rekor kırıldı.
Bu acip durum karşısında, faizin haramiyetine dair şu veciz sözü hatırlamamak elde değil: “Âyet-i Kurâniye, âlem kapısında durup, ribâya ‘Yasaktır’ der. ‘Kavga kapısını kapamak için, ribâ (faiz) kapısını kapayınız!’ diyerek, insanlara ferman eder. Şâkirdlerine, ‘Girmeyiniz!’ emreder.” (İşaratül-İ’câz)
Bir yerde faiz meydan aldıktan sonra, sosyal hayatta dengeyi tutturmak, adaletsizliği önlemek, adeta imkânsız bir hale geliyor.
*
Son yirmi sene zarfında, bilhassa 2007’den bu yana öyle bir sosyal adâletsizlik hükmediyor ki, demokrasi tarihimizde eşi-benzeri görülmüş değil. Öyle ki, bazı sosyal tabakalar çöküntü halinde olup adeta sefil bir hayata mahkûm edilmiş durumdalar.
Başta işsizler ve kök maaşı asgari seviyede tutulan emekliler gibi dar ve sâbit gelir sahipleri, hayatlarının belki de en bahtsız dönemini yaşıyorlar. Tabii, onları bilmeyene, görmeyene, yahut benzerini yaşamayana ne anlatsanız boşa.
Ama, yazdıklarımızı hani belki duyan, dinleyen, hisseden olur ümidiyle, onların hissiyat ve beklentilerine yine de tercüman olmaya çalışıyoruz.
*
Toplumun büyük kısmını dar ve sâbit gelir sahibi kimseler teşkil ediyor. Bunlar, adeta mengeneye sıkışmış gibi, iki taraftan, yani çift yönlü olarak sıkıntı çekiyor:
Bir taraftan temel ihtiyaç maddelerine gelen zamlar, artan maaş oranını ve gelir seviyesini ciddi ölçüde aşıyor. Gelirler kaplumbağa hızıyla ilerlerken, enflasyon rakamları adeta dörtnala koşarak gidiyor. Bu sebeple, aradaki makas mağdur vatandaşın aleyhine olarak açıldıkça açılıyor.
Diğer taraftan, maaşlara yapılan artış miktarları arasında da sınıflar arasında kahredici bir dengesizlik hali gözlemleniyor. Misâl: Aynı marketten alış-veriş yapan vatandaşların bütçesinden aynı miktarda para çıktığı halde, maaşlarına aynı oranda zam yapılmıyor. Bu da ayrı bir handikap.
*
El-insaf yahu! Maaş artış miktarları zaten düşük seviyede. Yani, gerçek enflasyon rakamları ile resmî rakamlar arasında ciddi oranda fark var. Kimsenin inkâr edemeyeceği bu noktadaki dengesizlik ve adaletsizlik bir yana, aynı ürünü alan, aynı enflasyona muhatap olan vatandaşların gelirlerine, maaşlarına aynı oranda zam yapılmıyor. Peki, ortadaki açık ve yıldan yıla açılan makas nasıl kapanacak? Bunu hiç mi düşünmüyorsunuz? Bu apaçık haksızlık hiç mi umurunuzda değil? Sahi, vicdanınız nasıl rahat ediyor?
*
Biz gerekli karşılaştırmaya yaptık. İsteyen herkes de aynı karşılaştırmayı yapabilir. Şöyle ki: Alın bir emekli maaşını, yahut bir asgari ücret miktarını, ister altınla, isterse dolarla, yahut euronun değeri ile kıyas edin.
Bu suretle son yirmi yılın çizelgesini çıkarıp bakın, şüphesiz siz de dehşet veren bir tablo ile karşı karşıya gelirsiniz.
Ama her nedense, adeta illüzyonist bir ifade biçimiyle kitleleler bir güzel uyutuluyor ve çekilen dayanılmaz acılar milyonlara neredeyse hiç hissettirilmeden seçimden seçime gidiliyor.
Şimdi yine bir seçim sürecine girildi. Asgari ücret artışı ile emekli maaşlarındaki artış arasında can sıkıcı bir farkın takdir edildiği ayan-beyan orta yerde görülüyor. Secim günü yaklaştıkça, muhakeme yeteneğini kaybetmiş yarı mefluç beyinlere bir-iki doz daha siyasî bonzai enjekte edilerek adeta uyutma moduna getiriliyor.
Bu gidişatın hiç de iyi olmadığına eminiz. Ama, şu durumda söylenecek söz yine de şöyle olsa gerektir: Allah encâmımızı hayreylesin.