"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Güller musalla taşında

M. Said ZEKİ
10 Ağustos 2020, Pazartesi
Sevinç ve hüzün, hayat ve ölüm iç içe.

Evet; hepimiz ölecek yaştayız. Nur kahramanı Mehmet Özkan 70 yaşında vefat ederken, yeğenim Zeynep 9 yaşında Cennete uçtu. Eylül ayının gelmesine daha bir ay var amma; bütün gelecekler yakındır. Bütün geçmişlerimiz için rahmete vesile olması temenni ve duâsıyla üç yıl önce yayınlanan bir yazıyı tekrar okumakla kıyamet kopmaz ya!

***

Ben kendimi kandırsam da, zaman affetmiyor işte. O her zamanki ikazlarıyla boyama da her yanı. Sarıların, kahve tonlarının ve eflatuna kaçkın kırmızıların, en muhteşem ölüm şiirini yazdığı, sessiz gemiyle ötelere yolculuğun tarif edildiği bir mevsim.

Renkler musalla taşında! 

Siz “hazan” deyin; ben ise “bir ticaret edemedim..” En garibi nedir bilir misiniz? Ne kadar çok yaşlansak da; ölümü hatırlamanın zor, ağır gelişi. Her sonbahar nesnesi bize fani oluşu çağrıştırsa da, kabullenmek o kadar zor ve o kadar can yakıcı ki! Bir türlü sıranın bize geldiğini kabule yanaşmaz hislerimiz.

Hisler musalla taşında! 

Oysa bahçede güllerin cenazesi kaldırılma da şimdi. Gül selâsı verildi işte. Artık o canlı kırmızılardan, o kadife sarılardan, o yakıcı turunculardan elde kalan; sadece soluk, pörsük gül cenazeleri.

Güller musalla taşında! 

Oraya, aynı iskeleye, her an biraz daha yakın olduğumuzu bilip;

Hiç varmayacakmış gibi devam ediyoruz işte. Sanki sonsuz bir yürüyüş sanıyoruz ve sanki daha yavaş yürüsek, daha yavaş yaşasak her şey hallolacak gibi!

Ümitler musalla taşında!

Kelebeklerin cenazesi kalk- ma da bahçelerde. O nazlı ve tatlı uçuşlardan eser kalmamış bu diyarlarda. O harikulâde işlemeli kanatlar yaz’dan kaldığını sandığımız sıcak-ılık rüzgârla sağa sola dağılmış. Altın ışıltılı kozalarsa; ancak misal âlemindeki varlıklarıyla hatırlanacak kadar varlar!

Kelebekler musalla taşında!

Her gün, sırası gelen bir başka cenaze kalkıyor hazan bahçelerinde! Sırası gelen bir başkası uzanıyor musalla taşına! Sırası gelen bir ötekisi ayrılıyor varlık âleminden. Sırası gelenin bütün kayıtları alındıktan, her nesne kendi şiirini yazdıktan sonra, hazanın bir parçası oluyor!. Ve aslında hazanın kendisi dahi, gidişini beklemede. Hazan dahi, zamanın yıpratıcı rüzgârlarıyla, bahçelerde faniliği terennüm ederken, en çok kendisini tüketmede. En çok kendisi gitmekte.

Hazan musalla taşında!

Her insan, kendi güzeran-ı hayatını yazıyor. Her can, kendi musallasına yürüyor, adım adım. Bekaya dair besteler fayda etmiyor artık. Ne bahara ve yaza tutunmak, ne gençliğe ne de yiğitliğe hayıflanma çare oluyor. Her âdem kendi şiirini, kendi hayatını, insanî mahiyetin gereğini yazıyor, buradan kendi kışına göçerken!

İnsaniyet musalla taşında… Kâinat musalla taşında… Güller musalla taşında…

Geçen sonbahar da olduğu gibi… Gelecek baharı fısıldarcasına…

***

Belki bu bir nazire “beste” olacak, hazanî ışıltılar taşıyan musalla taşındaki güllere! Şimdi “hazanı, -batıp giden şeyleri sevmem-i” okuma vakitleridir çünkü! Kâh ulvî hüzünlere dair, kâh vuslata, sevdiğimize, sevdiklerimize kavuşmaya dair bahisleri okumanın vaktidir. Gü- zellikleri açan cilvelerini sadece bahara ödünç bırakmış hafızamızı, güzdeki tecellileriyle okumak vaktidir şimdi. Şimdi bütün hatıralarımızın yeniden hatırlanacağı güne dek toplanıp, saklanma vaktini temaşa vaktidir...

Güneş vedaya hazırlanıyor. Dışarıda, renklerin envaî çeşidi, en muhteşem san’at eserlerini allıyor, pulluyor huri-misali. Hey doyumsuz hayatdâr tabloların mevsimi!

Hey bir ucu fenayla alûde görünen, bekayı müjde eden kudsî hüzünlerin mevsimi!

Eskiden sizinde, benim de ölen çiçeklere, giden kelebeklere “yazığımız geliyordu” şefkat kahramanı mahbubumuz gibi! Eskiden bizde hüzne alûdeydik hazan yağmurlarında, bütün şairler gibi! Değil mi? Şimdi insan penceresinden / okuma / hazanın tadına varma vakitleri. Hazır ölüm ve sonbahar hüznüyle içimize dönmüşken, O’nun hesabına kendimizi okuma zamanı. Hayatı, ölümü ve kâinatı anlamaya gayret vakti!

Aynamıza düşen, ihtiyarlamış ayinemize düşen güz ışıklarının mahiyetinden, ulvî hüzünlere, kudsî hüzünlere doyasıya bulanıp vuslat için istiğfar vakitleri..

Kimselerin göremediği gizli “kıyıda köşede” kalmış güz manzaralarına bakıp günahlarımıza pişman olma ve solgun yaprakların arasına yağmurla karışık nedametimizin bize ait emanetlerini bırakma vakti!

Her şey gelip geçiyorken, tükeniyorken Tükenmeyen ebedî varlığına, sonsuz güzelliklerine hayranlıkla dalıp gitme vakti… Şimdi musalla taşına uzanma vakti…

Şimdi hazanın tadına varma vakti!..

Şimdi ‘Fatiha’larla anma vakti bizden önce gidenleri. Şimdi bayram. Asıl bayram olan Rabbe kavuşmaya hazırlanma vakti!

Okunma Sayısı: 1748
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı