"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Masumlara yazığım geliyor!’

M. Said ZEKİ
16 Haziran 2020, Salı
Üstad Bediüzzaman’dan ödünç aldım başlıktaki ibareyi, birazcık değiştirerek. Hani o kırlarda gezerken ‘esma-i hüsna’dan Rahim isminin azamî tecellisine mazhar hassas yüreğiyle:

“Bir zaman bahar çiçeklerinin çabuk mahvolmalarına çok yazığım geliyordu; hattâ o nâzeninlere acıyordum” diyordu. Kâinat ve insan muhabbetle ve muhabbet üzere yaratılmıştı. Kalp aşk-ı beka ile yoğrulmuştu, ama firaklar, elemler, ayrılıklar mütemadiyen onu yaralıyor, kanatıyordu.

AŞK-I BEKADAN GELEN FERYADLAR

“İnsan ... her sevdiği şeyde .. bir nevi beka tevehhüm eder, sonra sever. Ne vakit zevalini düşünse veya görse, derinden derine feryad eder. Bütün firaklardan gelen feryadlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır. Eğer tevehhüm-ü beka olmazsa muhabbet edemez.” Çiçekler soluyor, gelenler gidiyor, çocuklar ölüyor, kadınlar erkekler perişan oluyor, ‘gök ekini gibi biçiliyordu’ her şey! Gencecik kalpler bu kadar elem ve ayrılıklara dayanamıyordu.

BU SABAH GÖZLERİNİ AÇAMADI DÜNYAYA...

O bir anne, o bir öğretmen, o bir hasret çiçeği, henüz 24 yaşında. Günlerini hapiste olan eşinin tahliye olacağı günleri beklemekle geçiriyordu. Hasreti dayanılmaz hâle geldiğinde ise, beş yaşındaki masum yavrusuyla avunuyordu. Merve öğretmen bu sabah gözlerini açamadı bir daha; açıp da, masum yavrusunu son kez göremedi. Doktorlar ölüm sebebine kalp krizi dediler. Gerçekte ise; hasret kriziydi!

Bir şefkat kahramanı daha Hakk’a yürüdü hasretle... Ardından gözyaşları ve masum bir yavru bırakarak. ‘Hayata pusu kuran, bir hayata çatmıştı’ belli ki!

GÖK EKİNİ BİÇMİŞ GİBİ...

Ve Koca Yunus’un feryadı duyuldu asırlar ötesinden:

“Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi / Hele bana şöyle geldi, şol göz yumup açmış gibi / İşbu söze Hak tanıktır, bu can gövdeye konuktur / Bir gün ola çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi / Bu dünyada bir nesneye, yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi”!

BEBEK ÇİÇEKLER!

Torununu bağrına bastıran acılı babaanne ise; ‘hem öksüz, hem yetim kaldın bebeğim! Azılı suçluları affettiler de, masum babanı bırakmadılar, salmadılar yavrumu’ diye dövünüyordu.

Dünya manevî bir buhran geçiriyordu! Kurunun yanında yaşın da yandığı, ‘at izinin it izine’ karıştığı; kadınların, bebeklerin içeride olduğu bir zamandı ve sözün bittiği yerdi! Dünyada kimileri ırkından dolayı, kimileri de inanç, siyasî düşünce veya fikrinden dolayı eziyet görebiliyordu.

Azıcık dikkatle etrafına bakanlar bunları görüyordu. Başını deve kuşu gibi kuma sokanlara ise, ne söylense çaresi yoktu. Uzayda hayat arayanlar, dünyadaki hayatı bitirmeye uğraşıyordu.

VİCDANLI İNSANLAR NEREYE KAYBOLDULAR?

Meselâ bir adam siyahî olduğu için, bir genç sırf Kürtçe şarkı söylediği için öldürülebiliyordu bu dünyada. Savaş mağduru kadınların, çocukların ve göçmenlerin ise; haber değeri bile yoktu artık! Konuşunca mangalda kül bırakmayan, dünyaya nizamat veren demokrasi havarileri, hak savunucuları (!) sus-pustu şimdi! Sahi.. dünyadaki vicdanlı insanlar nereye kayboldular, gören bilen var mı?..

CENNET DE DOLACAK, CEHENNEM DE!

Yaşadığı onca zulüm ve işkenceye rağmen; insanlığa ve İslâma gelen darbeleri en evvel kalbinde hisseden Hz. Bediüzzaman’a düştü yine, bizi teselli etmek. Teselli ise; ancak Kalplerin Sahibine sığınmakla mümkündü.

Elden gelen yapıldıktan sonra; O’na tevekkül edilecek, ‘yükler gemiye bırakılacaktı.’ Masumların zilletle, zalimlerin ise izzetle bu dünyadan göçüp gitmesinden ümitsiz olunmayacaktı. Çünkü bir Mahkeme-i Kübrâya bırakılıyordu hesaplar!’ Cennet adam istediği gibi, Cehennem de odun isterdi şüphesiz.

ALLAH BİLİR!

“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim- 42). Her hadisede rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü gör. Şefkatini, O’nun şefkatinden ileri sürme. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir.

Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret, içlerine girme. 

Okunma Sayısı: 3779
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gazi

    16.6.2020 22:56:15

    Çok şükür binlerce şükür ki haşir var mizan var mutlak adalet var... Rabbimize binler şükür ki Mahkeme-i Kübrâda görülecek hesaplar!’ Elbette Cennet adam istediği gibi, Cehennem de odun isterdi şüphesiz. Bu yüzden mutluyuz ve de huzurluyuz.

  • Hesna Esra

    16.6.2020 15:24:58

    Maşallah, kaleminize ve yüreğinize sağlık. Ne çok acı var, hamdolsun ki nurlar var. Yoksa dayanabilir miydim bilemiyorum...

  • Zeliha

    16.6.2020 00:14:12

    Allah razı olsun, hislerimizi tercüman oldunuz. Nice feryad eden vicdanlara da.... Evet bu asrın dehşetli yaralarına amcan Risale-i Nur teselli oluyor. Şimdi şimdi daha çok anlıyoruz

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı