Ölüm gerçeği her an ve dakika yaşanan, yaşadığımız ve yaşayacağımız bir hakikat. Canlılar doğarlar, büyürler, yaşlanırlar ve ölürler. Eceli ve vakti gelen ölür.
Ölüm için genelde ‘Yiyecek danesi kalmadı öldü’, ‘Dünyadan nasibi bu kadarmış’ denir. Ölüm vazifeden terhistir. Mekân değiştirmektir. Dünyadan ahirete göç etmektir. Hayat vazifesinden bir paydostur. Gerçek hayata doğru yol almaktır. Çünkü dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadır. Gerçek hayat ise ahiret hayatıdır. Bu hakikati hepimiz her gün yaşıyoruz. Trafik kazaları, çeşitli hastalıklar, terör belâsı, sel, yangın, fırtına, uçak ve gemi kazaları ve daha birçok sebep ölüme sebep olmakta ve hayat ölümle yer değiştirmektedir. Mezaristana gittiğimizde yaşayan şehir ahalisinden daha fazlasının kabristanda yattıklarını görürüz. Bu hakikat; yani ölüm bir gün bizim de kapımızı çalacak ve bizi de bu yolculuğa çıkaracaktır.
Son bir yıla yakın zaman diliminde en yakınımız dahil olmak üzere bir çok dâvâ arkadaşımızı ebedî âleme yolcu ettik. Mayıs ayının son gününde babamı akrabalarının ve dostlarının yanına emanet ettik. Uşaktan sevdiğimiz bir ağabey olan Kâzım Erfidan sevdiklerine kavuştu. Hastalığı bir anda ortaya çıkan Ahmet Safa Ağabeyimizi ve Şubat’ın soğuk bir gününde de hastalığın verdiği ağrı ve acılara dayanamayarak göz yaşı döken “Ya Rabbi, Senden iki hayırdan birini istiyorum’" diyerek duâ eden ve cemaatten duâ isteyen Vural Gökgöz Hocamızı Rahmet-i Rahman’a teslim ettik. En yakınımızdan, hiç tanımadığımız insanların da ölümleri gösteriyor ki hiç kimse bu dünyada kalıcı değil. Her nefis gibi bir gün bizim nefsimiz de ölümü tadacak. Hayatı veren Rabbimiz günü gelince onu geri alıp ölüme mazhar edecektir. Değişmeyen hakikat olan ölüm başımıza gelecektir. Bundan kaçış yoktur.
O halde ölümün mahiyeti nedir? Hayat nedir? İnsan nedir? İnsan ölümle nereye gidecektir? Aklı başında olan bir insan bunları düşünmeli, araştırmalı, öğrenmeli ve ona göre hayatını tanzim etmelidir. Kesin olan ölümden kurtulmak mümkün olmadığına göre, kendimizi ona hazırlamalı ve gidilecek yere hazırlık yapılmalıdır.
İnandığımız ve her gün okuduğumuz kitap olan, Allah’ın (cc) sözü olan Kur’ân’da insanlar yokluk karanlıklarından varlık âlemine gönderilen varlıklar olup, bu dünyada kendilerine verilen iman ve ibadet görevlerini ve Yaratıcılarını tanımak için verilen kabiliyetlerini Cennete lâyık hale getirmek için gayret göstermelerini biz insanlara öğreten Allah’ımıza ve Onun bu dünyada ‘en sevgilisi’ olan Habibine (asm) tâbi olmak, uymak biz insanlara görev olarak verilmiştir. Ne mutlu yaratıcımız olan Allah’ı (cc) tanıyıp, O’nun gönderdiği Rehber olan Peygamberimize (asm) uyan, hayatın gayesini öğrenen ve hayatına rehber edenlere...