Bazı sözler vardır, duyunca insanın içinden "Bu kadar sade bir cümleyi ben de kurabilirim" demek gelir. Ama iş yazmaya ya da benzerini söylemeye gelince bir türlü olmaz. İşte edebiyatımızda bu duruma özel bir isim verilmiştir: sehl-i mümteni.
Bu terim, klasik edebiyat geleneğinden bize mirastır. Kelime anlamı "kolay ama yapılması imkânsız" demektir. Yani görünüşte basit, ama içeriği ve etkisi bakımından derin sözleri tanımlar.
*
Mesela Fuzûlî şöyle der: "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil."
İlk bakışta herkesin söyleyebileceği bir cümle gibi görünür. Ama o kadar yoğun bir duyguyu, öyle sade bir ifadeyle vermiştir ki, benzer bir şeyi yazmak neredeyse imkânsızdır.
Bir başka örnek Yahya Kemal’den:
"Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul."
Bu dizede ne süslü bir anlatım var ne de karmaşık kelimeler. Ama İstanbul sevgisini, geçmişe duyulan özlemi ve bir medeniyet tasavvurunu tek cümleye sığdırmıştır.
*
Sehl-i mümteni sadece şiirde olmaz; düz yazıda da bu ustalıkla karşılaşırız.
Cemil Meriç, ideolojileri şöyle tanımlar: "İdeolojiler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir."
Sade, net ve çarpıcı. Herkesin anlayabileceği bir cümle; ama aynı etkide başka bir tanım getirmek kolay mı? Elbette değil.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî'nin şu ifadesi de öyledir: "Bu dünya bir misafirhanedir."
Herkesin ağzına pelesenk olmuş gibi görünen bu söz, aslında koca bir hayat anlayışını tek cümlede özetliyor.
*
Günlük hayatta sıkça duyduğumuz bazı sözlerde de bu incelik var.
Mesela: 'Birinci Söz'ün ilk cumlesi ki "Bismillah her hayrın başıdır."
Kısa, yalın ve herkesin söyleyebileceğibir söz gibi. Ama düşününce insanın hayatına yön verecek kadar güçlü bir anlam taşıyor.
Ya da İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Âkif’in hepimizin ezbere bildiği şu dizesi:
"Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak."
Hem söyleyiş olarak sade, hem anlamca derin. Öylesine bir bağımsızlık ve iman hissi verir ki, bu etkiyi benzer bir ifadeyle kurmak kolay değildir.
*
Risale-i Nur'un Lemaat eserinin sehli mümteni tarzında yazıldığını ifade eden Emirdağ mektubu ile bahsi tamamlayalım: ....Hem gördük ki: Bu Lemaat, Risale-i Nur'un mühim bir kısmının çekirdekleri, tohumları hükmünde gayet güzel vecizelere ve hiçbir edibin ve mütefekkirin muvaffak olamadığı bir tarzla sehl-i mümteni gibi taklit edilmez, büyük bir hakikat-i içtimaiyeyi küçük bir vecizede ve manzum bir kitabı mensur gibi aynı nesirli bir kitap gibi hiç nazmı hatıra getirmeden kolayca okunacak bir tarzda bulunması, otuz yedi sene evvel ramazan-ı şerifin yirmi gününde her gün bir iki saat iştigaliyle bir tarzda koca bir kitap kadar uzun bir nevi mesnevî yazılması ve içinde yirmi yerde, bir ihtar-ı gaybiye nevinde haber verdiklerinin otuz kırk sene sonra aynen meali çıkmış gibi o noktalara, elimize geçen bir nüshada işaret koyduk. Gösteriyor ki bu Lemaat, Risale-i Nur'un bir müjdecisi ve fihristesi ve bir fidanlık numunesidir kanaatimiz geldi. (Emirdağ Lâhikası 2 49.sh - Risale-i Nur)
---
Sonuç olarak, edebiyatta asıl ustalık bazen karmaşık ifadelerde değil, sade görünen ama derinlikli sözlerde gizlidir. Sehl-i mümteni, bize bu sade gücün edebî ismini verir.
Yani mesele, basit yazmak değil, basit görünenin içini dolu tutabilmektir. Kolay gibi görünen zor işlerin sanatıdır sehl-i mümteni. Ve çoğu zaman en çok da bu zor kolaylıklar akılda kalır.