"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE ANNE VE BABANIN ROLÜ

Mehmet İşcan
26 Nisan 2012, Perşembe
Çocuk yetiştirmek ve çocuğun eğitimi, hiçbir şekle sığmayacak kadar geniş ve ihmal edilemeyecek kadar da önemlidir.

Evimize aldığımız elektronik herhangi bir eşyanın önce kullanma kılavuzuna veya kataloğuna bakarız. Orada neler yazılmış, neler çizilmiş dikkatlice okuruz. Anlayamadığımız yerlerde yetkili servislerden yardım talep ederiz. Evimize aldığımız basit bir elektronik eşyanın kullanımında azamî dikkat, itina ve titizlik gösterdiğimiz bir hakikattir. Peki, Allah’ın emanet olarak bize verdiği en önemli bir lütfu ve hediyesi olan çocuğumuzun bedenî gelişimine, bakımına ve eğitimine, evimize aldığımız herhangi bir eşya kadar değer veriyor muyuz? Çocuklarımız, anne ve baba olarak ve milletçe en büyük servetimiz ve geleceğimizin de en önemli teminatıdır. En mühim yatırım insana ve eğitime olan yatırımdır.
Dünyevî ve uhrevî hayat yolculuğunda çocuğumuzu en iyi şekilde yetiştirmek, başta ana ve babanın görev ve sorumluluğu altındadır. Dünyaya gelen çocuğun aklı, zihni ve kalbi elmas değerinde bembeyaz bir kâğıt gibidir. Mum kıvamında her şekli alabilecek işlenmemiş bir maden gibidir. Ayrıca çocuk hiç işlenmemiş temiz bir toprak gibidir. Herhangi bir tohum toprağa atılırsa, bakımı nispetinde o tohum büyür, gelişir ve kendi cinsinden meyvesini verir. Çocuk bir bitki misali anne rahminde gelişir, anne kucağında büyür ve baba ocağında ilk kişiliği oluşur. Anne ve baba, çocuğunu maddî bakımdan sağlıklı bir şekilde gelişimini sağlamaya çalıştığı gibi manevî yönden de sağlıklı ve dengeli gelişimi için de gayret etmelidir. Bu anne ve babanın hem hakkı ve hem de vazifesidir. Bu görev okul yıllarında da devam etmelidir.
Anne çocuğuna gösterdiği ilgi, sevgi ve şefkate karşılık bir mükâfat istemez. Çünkü Allah umum annelerin fıtratına bu şefkat duygusunu kaydetmiştir. Bir tavuğun bütün sermayesi kendi hayatı iken, yavrusunu itin ağzından kurtarmak için kafasını kaptırır. Akıl, şuur ve iman ile diğer canlılardan ayrı, Cenâb-ı Hakk’ın en mükerrem ve en mükemmeli, en yükseği, cihazatça en zengin ve zihayatların sultanı hükmünde bir varlık olarak yarattığı insan, bir tavuğun yavrusuna duyduğu şefkatten, bir annenin yavrusuna duyduğu karşılıksız, safi, sevgi ve şefkat kıyas edilemeyecek kadar üstündür.
İyiliğin yok olduğu sevgi, saygı, şefkat, merhametin ve hürmetin azaldığı gaflet, dalâlet, sefahat ve sapkınlığın arttığı, insanların çoğaldığı, fakat insanlığın azaldığı, dostlukların buharlaştığı, ulum-u diniyeden mahrum bırakılan vicdanların ise iflâs ettiği, her türlü ahlâksızlığın ve bid’aların kol gezdiği, her şeyin ters yüz edildiği, helâket ve felâket asrında yaşamaktayız. Her taraf tehlikeli tuzak ve derin mahfillerle doludur. Bu şartlarda çocuk yetiştirmek pek kolay değildir. Çocuklarımızı bu tehlikelerden mutlaka uzak tutmalıyız. Ama nasıl? Karşı karşıya bulunduğumuz tehlikelerden korunmanın yolu ve metodu bu sorunun cevabında bulunmaktadır.
Temel eğitim ve öğretim süresinde, çocuğun fikir ve mantığını çalıştıran ruh, kalp ve vicdanını aydınlatan ve gafletten kurtaran dinini öğretmek, başta anne ve babanın en birinci temel görev ve sorumluluğu altındadır. Anne ve baba çocuğunun sadece kısacık dünya hayatını değil, ebedî ve sonsuz hayatını da göz önünde bulundurarak eğitmelidir. Anneye verilen şefkatin asıl sebebi budur. Eğer anne ve baba bu görev ve sorumluluk şuuru içinde hareket etmez ise çocuğun kalp ve ruhunu unutur ve ihmal ederse; alâka, sevgi ve şefkat duygusunu kötüye kullanmış olur. Bu gerçeği bilen Batı dünyasında kiliselerin kontrolünde okul öncesinden üniversiteye kadar, din dersleri düzenli bir şekilde okullarda okutulmaktadır.
Bizde ise; okullarımızda “Din dersi okutulsun mu, okutulmasın mı? Din dersi seçmeli mi olsun, mecburi mi? İmam hatip liselerine ihtiyaç var mı, yok mu? Kız öğrenciler başörtüsü taksınlar mı, takmasınlar mı?” tartışmaları yıllarca TBMM başta olmak üzere her yerde sürmektedir. Türkiye’de bazı malûm zihniyetler bu konular gündeme geldiğinde, kılıçları çekiyor ve kılıç kalkan ekibi gibi hemen sahneye fırlıyorlar. Yok, irtica hortluyor, yok laiklik elden gidiyor, yok ilke ve inkılâplar zedeleniyor gibi ipe sapa gelmez sosyolojik, pedagojik anlayış ve ilmîlikten mahrum, hilâf-ı akıl sözler havada uçuşmaya başlıyor. Bu çağdaş ve devrimci bay ve bayanlar yıllarca, her konuda mutlaka Batıyı örnek almamız gerektiğini yüksek perdeden seslendirip dururlar. Bu düşüncede olan, aklınca çokbilmiş ve mağrur bir kişiye şöyle bir soru yöneltmiştim:
-Avrupa ülkeleri çocuklarına okul öncesinden başlatıp, üniversiteye kadar din dersi okutmaktadırlar. ABD’de İncil’in liselerde seçmeli ders olarak okutulmasına izin verilmekte, devlet ve sözleşmeli devlet (Charter) liselerinde İncil dersi okutulmaktadır. Buyurun, biz de okullarımızda Kur’ân eğitimi verelim.
- Yook… Olmaz!
- Neden olmaz?
- Çünkü okullarımızda din dersi okutulursa irtica hortlar. İlke, inkılâplar ve devrimler zarar görür ve laikliğe de aykırıdır. Türkiye diğer ülkelerden çok farklı ve başkadır.
- Evet, Türkiye farklı ve başkadır. Fakat akıl, mantık, fikir, vicdan, tarihî hakikatler, kültür, demokrasi ve ilmî araştırmalar öyle söylemiyor. Anlaşılan sen çok Frenkçe okumuşsun ve bu sebeple, Frenk hastalığına yakalanmışsın. Bu garabetlerden, şartlanmışlıktan, ön yargı ve peşin hükümlerden artık kurtulmalısın. Din ve din dersi; ahlâk, nezaket, görgü ve kabiliyetlerin geliştirilmesini, bilgi, saygı, sevgi, merhamet, şefkat, edep ve İslâm esaslarına uygun olarak düşünce, tavır, tutum, davranış ve duyguların düzenlenmesini, dünyada ve ahirette mutluluğa lâyık olacak güzel ve topluma faydalı insan yetiştirme ve doğru yolu göstermektedir. Edeb-i İslâmiye ile güzel terbiye, zarafet, güzel ahlâk, hayâ, utanma huyları kazandırır. Çocuklara ve gençlere toplum yaşayışında bilgi, beceri ve anlayışları öğreterek gelişmelerine de yardım etmektedir.
Şu hakikatleri görmemezlik ve bilmemezlikten gelerek, çocuklarımıza din dersi verilmesine karşı olmak, gündüz ortasında güneşi inkâr etmekten ne farkı var? Tarih sahnesinde bizleri millet olarak yüce kılan, ulvî değerlerimizi, yüksek ahlâkımızı ve köklü dinamiklerimizi maalesef büyük ölçüde kaybetmiş bulunmaktayız.

Bu değerlerimizi kaybedişimizin en tesirli sebebi; medeniyet, çağdaşlaşma ve Batılılaşma perdesi altında çocuklarımıza terbiye-i İslâmiyeden uzak maddeci, inkârcı ve Batı kaynaklı kültürlerin zihinlere nakşedilmesidir. Kimliğini kaybetmiş, daire-i terbiye-i İslâmiyeden mahrum, ahlâksız ve Frenkmeşrep bir nesil meydana getirmeye çalışmak bir intihardır. Bu hâl asırları şereflendiren, azamet ve ihtişam dolu, şanlı ve onurlu geçmişi olan bir ecdadın evlât ve torunlarına yakışmadığı gibi, haysiyet-i İslâmiye, şehamet-i imaniye ve şeref-i milliyemize de yakışmaz.
Çocuklarımıza ve gençlerimize çok süslü, çok çekici ve göz boyayıcı cazip mesajlar verilerek, hevesatları tahrik edilerek, sefahate sevk edilmekte ve adeta zihinleri bombardımana tabi tutulmaktadır. Bunun sonucu, anlık zevkler yaşatan sigara, menfi eğlence, içki ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar çocuklara daha çekici gelmeye başlamıştır. Bugün bir kısım gençliğin içine düştüğü hal-i pürmelâl bunun en güzel örneğidir.
Ana ve baba olarak evlerimizi iyi ve güzel şeylerin, millî ve mânevî değerlerin yaşandığı, takdir edildiği ve onay gördüğü bir saadet sarayı haline getirmeliyiz. Çocuklar evdeki sevgi, şefkat, hürmet ve muhabbet gibi güzellikleri ve sıcak ortamı yaşarsa dışarıdaki olumsuzlukları gördüğünde, iyi-kötü ayrımını daha iyi yapar. Okul evde başladığı gibi eğitim de evde başlar. Ev ortamı bir yönüyle okul olmalıdır. Kitap okumayan, kitapla alâkası olmayan ana ve baba çocuğuna kitap okumasını tavsiye etmesinin hiçbir tesiri olmaz. Önce ana ve baba kitap okumalı ve bu haliyle çocuğuna örnek olmalıdır. Sigara içen bir baba çocuğuna sigara içmenin zararlı olduğunu söylemesi abesle iştigaldir. Çocuklar anne ve babanın davranışlarını kendilerine örnek ve model alır. Aileler çocuklarına mümkün olduğunca güzel ve iyi bir insan modeli olmalıdır.
Çocuklar zekâ yönünden, davranış biçimlerinde ve his ve duygularında önce ailenin etkisinde kalırlar. Daha sonra okulun ve çevrenin yazılı ve görsel ortamından etkilenir. Çocuğun ahlâkî yapısı üzerinde anne ve babanın tesiri inkâr edilemez bir gerçektir. Bunların her biri bir eğitim ve öğretim araçlarıdır.
Çocuklar anlatılanları değil, yaşananları ve yaşadıklarını öğrenir. Önce izler ve sonrada uygulamaya geçer. Çocuğun gelişen ruhunu kötü veya iyi bir şekilde etkilemek anne ve babanın elindedir. Anne ve baba bir heykeltıraş gibi çocuğun kişiliğini oluşturur. Anne ve babanın olumsuz, tutarsız ve yanlış davranışlar sergilemesi, çocuğun kişiliğinin yanlış gelişmesine sebep olur. Sağlıklı bir kişilik gelişimine sahip anne ve babaların çocuğu da sağlıklı bir kişilik gelişimine sahip olur. Ahlâk ilkeleri çocuğun zihnine küçük yaşlarda yerleşirse, çok daha sağlıklı ve mutlu bir ferd olur.
İnsanın en esaslı ve sarsılmaz, en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesi olduğu gerçeğini bir anne hiçbir zaman unutmamalıdır. Valideden alınan mânevî değerler çocuğun fıtratına ekilen tohumlar hükmündedir. Annenin dışında çocuğa verilen diğer derslerin o çekirdekler üzerine bina edildiği bir gerçektir. Bir anne evlâdını her konuda yetiştirmek ve her türlü tehlikelerden kurtarmak için ve hiçbir ücret istemeden fedakârca kendini evlâdına kurban edebilmektedir. Bu hanımların, annelerin fıtratlarında var olan gayet yüksek bir kahramanlıktır. Anneler mevcut olan bu ulvî hisle, çocuğunun dünya hayatını ve hem ebedî hayatını kurtarabilir. Anne çocuğunun dünya hayatının tehlikeye girmemesi için her türlü fedakârlığa katlanır ve onu öyle terbiye eder. Yabancı dil öğretir, Avrupa’ya Amerika’ya gönderir. Gerekirse bütün malını verir. Acaba, anne çocuğunun dünya hayatının rahatını düşündüğü kadar, ebedî ahiret hayatını da düşünüyor mu?
Çocuğun aklını, fikrini, ruhunu, kalbini, vicdanını aydınlatan ve gafletten kurtaran dinini öğretme gayretinde bulunmamışsa ve terbiye-i İslâmiyeden mahrum bırakmış ise Cenâb-ı Hakk’ın emaneti olan masum çocuğunun elmas hazinesi olan ebedî hayatını düşünmeyip, hep dünyası için çalışmak, o annenin şefkati suiistimal etmesinden başka bir şey değildir. Bu yanlışın ve bu suiistimalin cezasını bugün, anne ve babalar ileri yaşlarında çocuklarının yanında bulamadıkları huzuru, huzur evi denilen yerlerde aramaktadırlar.
Eğitim, sadece millî eğitim bakanlığına bağlı okullara bırakılmamalıdır. Çocuğun eğitimini sağlamak anne ve babanın önemli bir hakkı ve ödevidir. Anne ve babanın çocuğun eğitim ve öğretimini okul yönetimi ve öğretmenleri ile iletişimi kesmeden birlikte yürütmeli ve “saldım çayıra Mevlâ’m kayıra” anlayışı içinde olmamalıdır. Toplumun her kesiminin, kurum ve kuruluşların ve devletin ortak çalışmalarıyla ancak arzu edilen sonuca varılabilir.
Ebeveyn, veliler, devlet ve millet olarak acaba çocuklarımıza karşı görev ve sorumluluklarımızı tam yerine getirebiliyor muyuz? Geleceğini güvence altına almak isteyen anne ve babalar, âtinin büyük insanları olacak çocuklarının yetiştirilmesi için doğru olanı yapıyorlar mı? Bir veli çocuğunun Fatih Sultan Mehmed gibi olmasını istiyorsa, önce kendisi Fatih’in babası 2. Murad gibi olmalıdır.
Çocuk psikiyatrisi bir doktorun uzun yıllar çalıştığı klinikte elde ettiği sonucu dikkatlere sunuyorum: “Bana gelen problemli çocukların yüzde sekseninde hiçbir problem çıkmıyor. Ben çocukların eline birer oyuncak veriyorum. Sen bununla oyna diyorum. Çocuk yan odada oynarken anne ve baba ile görüşüyorum. Çocuklardaki problemlerin ve davranış bozukluğunun nedeni olarak, ebeveynin çocuklarına gösterdiği davranış bozukluklarında gördüm. Çocuktaki davranışların düzeltilebilmesi için anne ve baba öncelikle kendini değiştirmelidir.”
Okul öncesi çocuk eğitimi veren kızımın tesbiti ve bana anlattıkları: “Çocuklara yaş seviyelerine göre modern psikoloji ve eğitim tekniklerini uygulayarak ve aile içi makul davranışlar ve beceriler kazandıran eğitimler veriyordum. Bir kısmında, kazandığı bilgi, beceri ve davranış biçimlerinde gerileme müşahede ettim. Bunun üzerine çocukların velileriyle ayrı ayrı görüştüm. Şu kanaate vardım ki çocuklardan önce anne ve babaların eğitilmesi gerekir. Bu eğitim verilmediği müddetçe çocukların eğitiminde tam başarı sağlanması mümkün olamaz.”
Çocuk psikiyatrisi olan doktorun raporu ile kızımın tesbitine aynen katılıyorum. Çocuklarını yetiştirecek olan anne ve babaların ilk önce kendilerini yetiştirmeleri gerekir. Amerika Birleşik Devletleri, anne ve babalara bu eğitimi veriyor ve çocukların yetiştirilmesine önemli katkı sağlıyor. Türkiye’de de anne ve babalara aynı tarzda bir eğitimin öncelikle verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Okunma Sayısı: 3420
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı