Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş, Yunanistan sınırında yaşanan göçmen hareketi, dünyayı kasıp kavuran koronavirüsün tedirginliği gibi konular, ekonomi, demokrasi, hürriyetler ve adalet gibi değerleri konuşmamıza pek fırsat bırakmıyor.
İşsizlik özellikle de genç işsizler konusu ülkenin en önemli konularının başında gelirken, hukuk ve adalet alanında yaşanan sıkıntılar da had safhada…
Bu değerler elbette Avrupa Birliği’ni akla getiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir günlük Brüksel ziyaretinden dönerken gazetecilere uzun süredir ağızlara alınmayan, İngiltere’nin de birlikten çıkmasıyla zayıfladığı söylenen AB ile ilgili olarak “AB ile yeni bir süreç başlatabiliriz. Bunun için biz pek çok adım attık, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz” demesi tekrar gündemimize AB’yi getirmiş oldu.
Bu ifadeler Avrupa kapısında yani, Yunanistan sınırında yaşanan göçmen hareketliliğini hatırlatsa da Erdoğan’ın açıklamasında yer yer alan “AB başkanlarıyla AB-Türkiye ilişkilerinin geniş perspektiften ele alınması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Schengen konusunun halledilmesi yeni fasılların açılması” ifadeleri epeydir buzdolabına kaldırılan AB konusunun gündeme geleceğinin işareti olarak değerlendirilebilir.
***
HEDEF, AB STANDARTLARINI YAKALAMAK OLMALI
AB standartları olarak isimlendirilen “demokrasi, adalet, insan hakları” gibi standartların yakalanması ancak Türkiye’nin Birliğe girmesi için gereken reformları yapmasıyla mümkün olacaktır. Yoksa Rusya, ABD arasında gidip gelen değişken dış politika ile bu standartlar yakalanamaz.
2016 yılında Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki restleşmede Avrupa Parlamentosu’nun “hukukî bir geçerliliği olmayan” “üyelik müzâkerelerini geçici olarak dondurma” oylamasından sonra neredeyse en ufak bir adım atılabilmiş değil. “İlişkileri dondurma kararı”nın gerekçesi, Türkiye’deki olağanüstü hal (OHAL) uygulamasıyla demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularındaki geriye gidiş olarak yazılırken, AB tarihinde aday ülkelerle ilgili böyle bir karar ilk defa uygulanmıştı.
Bu tarihte, “Birbirimize yeteriz, AB ile müzakereleri bitirelim” türü beyanların gelmesi de dikkat çekiciydi. AB’nin alternatifi olarak Şanghay Beşlisi Örgütü (ŞİÖ) hemen konuşulmaya başlanmıştı. “Şanghay Beşlisi içerisinde Türkiye niye olmasın?” soruları dillendirilmeye başlanmıştı. O zaman da söylediğimiz gibi, AB’nin alternatifi kesinlikle ŞİÖ olamaz.
***
ALTERNATİF NEDEN ŞİÖ OLAMAZ?
Çin ve Rusya’nın öncülüğünde Şanghay’da toplanan beş ülkenin Sınır Bölgeleri’nde Askerî Güvenin Derinleştirilmesi Anlaşmasını imzalamasıyla Şanghay Beşlisi (Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan) kurulmuştu. Sonradan Özbekistan’ın da örgüte katılması ile 6 ülkeden oluşan bir örgüt haline geldi. Örgütün amacına baktığımızda, sınır güvenliği, askerî güveni sağlamak, ABD ve Batı’ya karşı alternatif ve etkili blok oluşturmak olarak özetlenebilir. Bu örgüte üye ülkelere bakıldığında yönetimlerinin baskıcı ve hürriyetleri kısıtlayıcı oldukları da görülebilir. Oysa, Türkiye demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, adalet, hukukun üstünlüğü, din ve vicdan hürriyetini esas alan AB hedefinden asla vazgeçmemelidir. Çünkü, Avrupa Birliği sadece bir ekonomik birlik değildir. Bir medeniyet, insan hakları, din, vicdan hürriyeti ve demokrasi projesidir. Kopenhag Kriterleri’ne bakıldığında, istikrarlı demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, çok partili demokratik sistemin yer aldığı görülür. Şu anda AB ülkeleri içinde bu değerlere zarar veren ülkeler de olabilir. Bu ülkelerdeki liderler değiştiğinde kriterlere er ya da geç döneceklerdir, dönmeleri de gerekir.
***
ÖNCELİKLER BELİRLENMELİ
Türkiye’ye en başta lâzım olan demokrasi, hürriyetlerin genişlemesi, hukukun üstünlüğü mü, yoksa sınır güvenliği ve askerî tedbirler mi? Elbette askerî tedbirler de lâzım, ama önce demokrasi, hürriyetlerin genişlemesi, hukuk ve adaletin tam manasıyla yerleşmesi daha fazla lâzım. Önceliklerimizi iyi belirleyip yönümüzü ŞİÖ’ye değil, AB’ye çevirmeliyiz. İşte bu yüzden AB sürecinin bir an önce başlatılması gerekiyor. Burada Türkiye’ye ne kadar görev düşüyorsa, AB’ye de en az o kadar görev düşüyor. Öncelikle de AB, kuruluş amaçlarına dönmek için çaba sarf etmeli…
***
SIRA SANA GELMEDEN!
20 günde 20 il gezen MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı ARGEDER Strateji Enstitüsü Başkanı Mehmet Ali Kulat, “gezerken gördüklerim” diye kısa bir gezi notu paylaşmış. Kulat, valiler, Belediye Başkanları, Kanaat Önderleri, STK’lar ve vatandaşlarla yaptığı görüşmeleri şöyle özetliyor:
“Gündem adalet, ekonomi, işsizlik, gelecek kaygısı, Suriye... Milletin gündemi ile siyasilerin gündemi hiç bu kadar kopuk olmamıştı... Adalet illa canınız acıdığında aramanız gereken bir ilâç değil; ferdin huzuru, devletin bekası, insanlığın onurunun teminatıdır. Toplum böylesine önemli bir konuda nasıl bu kadar duyarsız olur? Herkes sadece sıra kendine gelince cıyaklıyor.”
Araştırma şirketi başkanının bu tesbitleri ülkenin hali pürmelalini göstermesi açısından önemli… Yetkili ve etkililere duyurulur!