"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İlyas-ı Habir niçin hiç mutlu olamadı?

Misbah ERATİLLA
28 Şubat 2021, Pazar
Zülfü Livaneli’nin bir romanında şöyle bir hikâye okumuştum.

Mardin’de İlyas-ı Habir adında bir genç yaşarmış. Bir gün İtalya’nın başşehri Roma’da restoranda çalışan Şehmus adında bir akrabası ona bir mektup göndermiş ve onu Roma’ya dâvet etmişti. İlyas kısa bir hazırlıktan sonra Roma’ya gitmiş. Şehmus, İlyas’ı havaalanında sevgiyle karşılamış ve onu evlerine götürmüş. 

Şehmus restoranda çalıştığı için her gün sabah erken saatlerde kalkardı. İlyas tanımadığı dilini bilmediği koca şehirde evde yapayalnız kalırmış. Daha sonraki günlerde canı sıkılınca korkarak da olsa sokağa çıkmış. Bilmediği Roma sokaklarını gezmişti. Bir gün yine canı sıkılmış ve sokağa çıkmış. Sokak sokak gezdikten sonra yolu bu defa çok nefis bir parka düşmüştü. Parkta çiçekler, ağaçlar ve çok güzel bir göl varmış. Parkı gezerken bir mezarlığa rast gelmiş. Mezarlar birer mutluluk tablosu gibi mermer heykeller, bin bir renkli çiçeklerle süslüymüş. Mezarlara biraz daha yaklaşmış ve mermerlerin üzerindeki yazıları görünce çok şaşırmış. Çünkü kimi mezarın üzerinde 21 gün, kiminde 34 gün, kiminde ise 17 gün yazılıymış. Her ne kadar İtalyanca bilmese de bu yazılı rakamların gün olduğunu anlamış. Mezarların büyüklüğünden onların bebek mezarları olmayacağını da anlamış. Hayretler içerisinde mezarlardaki yazılardan bir anlam çıkarmaya çalışmış, ama ne yaptıysa bir şey anlamamış. İtalyanca bilmediğinden park bekçisine de bu yazıların ne anlama geldiğini soramamış. Daha sonra İlyas eve dönmüş. Şehmus da akşam işten dönünce İlyas, ona parkta gördüğü mezarlardaki yazılardan söz edince Şehmus da çok meraklanmış.

Birkaç gün sonra Şehmus’un izinli olduğu bir gün İlyas’la beraber mezarların sırrını çözmek için parka gitmişler. Mezarlara merakla bakmışlar, ama yine bir şey anlamayınca Şehmus park bekçisine mezarlardaki yazıları sormuş. Bekçi onlara buranın özel bir mezarlık olduğunu buraya gömülen insanların mezar taşlarının üstüne gerçek yaşları değil, hayatta mutlu oldukları günlerin yazılı olduğunu belirtmiş. Kimi 21 gün mutlu olmuş, kimi 37 gün, 52 günü geçen yoktur demiş. İlyas ve Şehmus meraklarını giderdikten sonra bekçiye teşekkür ederek eve dönmüşler. İlyas bir müddet Roma’da kaldıktan sonra Mardin’e dönmüş. Aradan yıllar geçmiş. İlyas uzun bir ömür yaşamış ve çok yaşlanmış. Bir gün çok hastalanmış oğullarını yanına çağırmış. Oğullarına size vasiyetimdir. Mezar taşıma “İlyas-ı Habir bitti/ Anasından doğdu kabre gitti” diye yazmalarını söylemiş. Oğulları babalarının vasiyetine bir anlam verememişler, ama mezar taşına söylediklerini yazdırmışlar. İlyas-ı Habir’in bir gün dahi mutlu olamadığını mezar taşına yazdırdığı yazıdan anlaşılmış.

Peki, insanın mutlu olması için nelere sahip olması gerekir diye hemen hemen herkesin kafasında bir soru dolaşmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri konuyla ilgili bilmana “İnsan, potansiyel yetenekleri ve fıtrî zaafları sebebiyle, ancak İlâhî destek sayesinde mutluluğu bulabilir” der. Herkes gibi biz de mutluluğun peşine düşerek onu aramaya çıktık. Birkaç dönemeçten sonra şöyle bir yazılı levha ile karşılaştık. “Mutluluğun zirve noktası devamlı ve kalıcı olmasıyla gerçekleşebilir.” diye yazıyordu.

Bediüzzaman Hazretleri mutluluk hakkında şunları ifade ediyordu: “Saadet devam etmezse zıddına inkılâb eder. Lezzetin hakikî lezzet olması, zevâl görmeyip devam etmesindendir. Zira elemin zevâli lezzet olduğu gibi, lezzetin zevâli de elemdir; hatta zevâlinin tasavvuru bile elemdir. Evet, pek çok muvakkat lezzetler var ki zevâlleri daimî elemleri intaç ettiği gibi; çok elemlerin zevâli de leziz lezzetlere bâis olur. Lezzet ve nimet ise devam etmek şartıyla lezzet ve nimet sayılabilir.”

Bediüzzaman muhabbet konusunda da şunları ifade etmektedir: “Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin; o vakit bütün eşyayı O’nun namıyla ve O’nun aynası olduğu cihetle ıztırapsız sevebilirsin. Demek, şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet olur.

Şunu anlıyoruz ki mutluluk devam ettiği müddetçe insanı mutlu eder. Bittiği an azaba dönüşür. Mutluluk duygusunu sürekli kılan ise ebedî yaşama arzusudur. Allah ve ahiretin olmasıyla hayatın her dakikası azap ve işkence içinde dahi geçse “Yeni bir hayat beni bekliyor!” müjdesiyle çabuk geçer. İlyas-ı Habir ve niceleri bu sırrı anlayamadıklarından hayatı hep “ölü evi” gibi yasta gördüklerinden bir gün dahi mutlu olamamışlar.

Okunma Sayısı: 6024
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer YAŞAR

    28.2.2021 13:16:10

    “İlyas-ı Habir bitti/ Anasından doğdu kabre gitti” İman noksan olunca hayattın anlamını bilmeden mutlu olmak çok zor, Yüreğinize sağlık müdürüm

  • ihsan

    28.2.2021 10:32:28

    Allah razı olsun. Rabbim daha nice yazılar nasip etsin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı