Mehmet Şerif Nazlıcan, 1953 yılında Suudi Arabistan’a gitmeye karar verince önce borçlarını kapatır.
Bir an önce yola çıkmak için Bingöl’den Diyarbakır’a, oradan da Suudi Arabistan’a gitmek için tren istasyonuna gider. Tren istasyonuna vardığında birden aklına Bediüzzaman Hazretleri’ne gidip onun izin ve duâsını alayım diye bir fikir gelir. Bu fikirden sonra Diyarbakır yerine Isparta’ya gitmek için bilet alır. Yolda da zihninden birkaç soru geçer. Bunlardan biri ve en mühimi Suudi Arabistan’a gideyim mi gitmeyeyim mi sorusuydu.
Uzun tren yolculuğundan sonra sabah saatlerinde Isparta’ya varır. Aldığı adrese göre evi bulunca kapıyı çalar. Kapıyı Zübeyir Gündüzalp açtığında ona Bediüzzaman Hazretleri’ni ziyarete geldiğini söyler. Zübeyir Gündüzalp, Üstad’ın rahatsız olduğunu ve en yakınlarını dahi kabul etmediğini söyledikten sonra ona “Hüsrev Altınbaşak’a git, namazdan sonra gel. Hizmet için içeri girdiğimde Üstad’ı ziyaret etmek istediğinizi haber vereceğim” der. Mehmet Şerif Nazlıcan, namazdan sonra geri döner ve kapıyı çalar. Yine Zübeyir Gündüzalp kapıyı açar ve ona “Üstad’a söyledim, memnun oldu ve kabul etti.” dedi. Böylece birlikte Bediüzzaman’ın odasına girdiler. Bediüzzaman’ın Mehmet Şerif’e ilk sözü “Diyarbakır’da Mehmet Kayalar’ı tanıyor musun?” sorusu olur. Mehmet Şerif Nazlıcan, tanımadığını, Bingöl Genç’te kaldığını söyler. Bediüzzaman “Diyarbakır’da medrese açmış Risale-i Nur dersleri veriyor. Mehmet Bey’in Diyarbakır’daki dersleri çok mühim, çok büyük hizmetlere kapı açtı. Ondan çok memnunum. Esasında Diyarbakır’daki o kudsî hizmete ben gidecektim. O vazife ona verildi; o yapıyor. Diyarbakır’a gidince onu bul ve orada bu hizmete devam et” der. Bediüzzaman, Mehmet Şerif Nazlıcan’ın zayıf ve hasta olduğunu görünce “Peki, hem hastasın hem de diyâr-ı gurbete gitmek istiyorsun” der. Böylece Mehmet Şerif Nazlıcan’ın aklındaki soruyu sormadan cevabını almış oldu. Şerif Nazlıcan o gün tam iki saat Bediüzzaman’ın sohbetinde bulundu.
Mehmet Şerif Nazlıcan’ın Bediüzzaman’la o günkü sohbetinin çoğu hizmet ve Mehmet Kayalar ile ilgiliydi. Sohbet uzun süre devam etmişti. Zübeyir Gündüzalp Mehmet Şerif Nazlıcan’a işaret edince kalktı Bediüzzaman’ın elini öpmek isterken Bediüzzaman iki eliyle başını kaldırıp şehadet parmağıyla “Mehmet Şerif çok dikkatli ol. Seni kardeşliğe kabul ediyorum. Şimdi gurbeti bırak. Hatta şimdi orada olsaydın bu hizmet için buraya gelmen gerekirdi. Diyarbakır’a git ve Mehmet Bey’le bu hizmette çalış. Mehmet Bey’in hizmeti Diyarbakır, şarkî Anadolu dâhil bütün âlem-i İslâm’a hatta Avrupa’ya bakıyor. Mehmet Bey bin senedir gelen bütün evliyaların fevkindedir.” dedi.
Mehmet Şerif Nazlıcan, büyük bir gönül ve akıl rahatlığı içinde Diyarbakır’a gelir ve Mehmet Kayalar’ı bulur. Mehmet Kayalar’a “Burada esnafım. Üstad’a gittim o da beni size gönderdi” deyince Mehmet Kayalar, “Melik Ahmet Camii’nde Süleyman var. Ona git sana Kur’ân okumasını öğretsin” dedikten sonra Mehmet Şerif Nazlıcan, Risale-i Nurun manevî havası içinde canlı ve hareketli hayatı başlamış oldu. 1960 darbesinden sonra tutuklandı ve Çanakkale Cezaevi’nde Mehmet Kayalar’la birlikte zor günler yaşadı. Cezaevi hayatından sonra hiçbir şey olmamış gibi Risale-i Nur hizmetlerine ömrünün son anına kadar devam etti. Şerif Nazlıcan, 26 Şubat 2005 yılında vefat etti. Diyarbakır merkezde bulunan Mardinkapı namazgâhtaki mezarlığa defnedildi.
Kaynak: Necmeddin Şahiner- Son Şahitler-3.