Binbaşı Hasan Hayri Tanju’nun, günahlarla kirlenmiş bozuk bir hayatı vardı. Geçmişinde “iyi” denilebilecek pek bir yanı yoktu.
Hayri, 1950 yılında İzmir’den Erzincan’a tayin edildi. Ailesine, “Erzincan’da ev bulamadım” diyerek onları götürmedi. Erzincan’da yalnız başına yaşadı. Eşi, oğlu ve üç kızı İzmir’de kaldı. Bu duruma eşi çok üzüldü ve “Bizi kasıtlı olarak götürmedi” dedi.
Hayri Tanju Erzincan’da göreve başladığında, Süleyman isminde şarklı bir asker emir eri olarak emrine verildi. Süleyman, içi dışı Risale-i Nurlarla boyanmış, takva ehli bir askerdi. Boş bulunduğu her anını Kur’ân ve Risale-i Nur okuyarak geçirirdi. Hayri Tanju, Süleyman’ın samimiyetini, doğruluğunu ve gerçek anlamda inanmışlığını gördükçe aralarında samimi bir dostluk kuruldu.
Hayri, Süleyman’daki inanmışlığı ve ruh güzelliğini gördükçe ne kadar kirlendiğini anladı. Onunla sohbet ettikçe, ne kadar zehirli bal yediğini fark etti. Her geçen gün manevî yıkılmışlığını daha derinden hissetti. Kalbi ve aklı, günlerce süren kanlı bir savaşa tutuştu. Süleyman’ın hayatına girmesinden sonra Hayri’nin dünya zevki namına huzuru kalmamıştı.
Süleyman ile sohbetlerinin sabahlara kadar sürdüğü geceler oldu. Daha sonra Süleyman, Hayri’ye Risale-i Nurlardan bir kitap verdi. Hayri, risalenin her kelimesini kalbine ve aklına çiviler gibi işledi. Her sayfayı okudukça aklında ve kalbinde şiddetli depremler meydana geldi. İlk risaleyi bitirmeden uyumadı. Ardından diğer Risale-i Nur kitaplarını okumaya başladı.
Bir gece okumanın ardından, kurumuş bir ağacın aniden yeşermesi gibi Hayri birden ayağa kalktı. O gece Erzincan’da hava sıcaklığı –39,5 dereceydi. Sular evin içinde bile donmuştu. Hayri, kalbinde ve aklında meydana gelen iman dirilişini yaşamak için buzu kırdı ve gusül abdesti aldı. Dirilişinin işaret fişeği olarak ilk namazını kıldı. O ilk namazdan sonra artık eski Hayri gitmiş, yerine yeni bir Hayri gelmişti.
Hayri’nin ilk işi ailesini Erzincan’a getirmek oldu. Ailesi askerî bölgeye geldiğinde bir askere “Hayri nerede?” diye sorduklarında, asker, “Yüzbaşım namaz kılıyor” dedi. “Namaz kılıyor” sözünü duyunca aile büyük bir şaşkınlık yaşadı. “Acaba yanlış adrese mi geldik?” diye tereddüt ettiler.
Hayri’nin tamamen değişmesine ailesi çok sevinmişti. Artık eşi Hayri’den dayak yemiyor, çocukları babalarından daha çok şefkat görüyor, askerler de ondan şiddet görmüyordu.
Hayri, Emirdağ’da Bediüzzaman’ı ziyaret ettikten sonra hakkında bahaneler üretilerek, “İbadete fazla düşkünlük ve vazifesini ihmal” iddiasıyla ordudan atıldı. Oysa Hayri binbaşı rütbesinde bir uçak pilotuydu ve Almanca ile Fransızca biliyordu.
Bediüzzaman, Hayri için “Benim fedakâr kardeşim” diye hitapta bulundu ve işsiz kaldığında ona tayinat bağladı.
Hayri, sonraki hayatının tamamını Risale-i Nur hizmetlerine adadı. Bediüzzaman’la sık sık görüştü. Zamanının çoğunu evlerinin tavan arasında teksir ve daktilo ile Risale-i Nurları çoğaltarak geçirdi. Dört defa cezaevine girdi.
1974 yılında gırtlak kanseri yüzünden vefat etti. Ankara Yakacık Köyü Mezarlığı’na defnedildi.
Hayri Tanju, zor bir zamanda, zor bir hayatın içinde tüm zorluklarla mücadele ederek gerçek bir Nur talebesi olma görevini şerefle yerine getirdi ve gönül huzuruyla Rabb’ine kavuştu.
Kaynak:
Ömer Özcan – Ağabeyler Anlatıyor 3