İnsan ve kâinat üzerinde düşünülmesi gereken iki varlık.
Biri maddî büyüklüğü, cirmi, cismi, sayısıyla tarifi mümkün olmayan ölçülerle, hikmetle, nizam ve intizamla donatılmış varlıklar âlemi. Öteki zerre miktar cisminin küçüklüğüyle, hiç hükmünde. Ancak kâinatla birlikte anılan ve kıyaslanan insan, taşıdığı değer, fıtrat, istidat, lâtifeler gibi manevî zenginliği, şuuru, idraki, aklı ve kalbiyle bütün yaratılmışların üstünde mertebesi olan, Cenab-ı Hakk’a muhatap, mahlûkatın en şereflisi, arzın halifesi unvanını almış varlık.
“Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde kâinat kadar bir aşk yerleştiği… Aşkın en münteha derecesi… İnsan, fıtraten, şu kâinatın Hâlıkına karşı hadsiz bir muhabbet üzere yaratılmıştır… İnsan sonsuz, sınırsız bir muhabbeti taşıyabilecek kalbi taşımaktadır.” Risale-i Nur’da geçen insan ve insanın kalbiyle alâkalı bilgiler, kitaplar dolusu bilgileri, sırları, hakikatleri, marifet ve muhabbet mertebeleri, İlâhî aşka vâsıl eden dereceleri işaret eden konular, aklı ve kalbi ikna edecek misallerle ifade ve izah edilmiştir.
Böyle ulvî, lahutî, kudsî, İlâhî aşka mazhar, muhatap, ayna vasfını taşıyan, kâinat kadar bir muhabbeti taşıma kabiliyeti olan insan kalbi, bir merkez, bir çekirdek hükmünde yaratılmıştır. Yüksek kabiliyete ve kıymete haiz insan kalbi, fani, zail, surî, zahiri, geçici dünyanın memnu, meş’um, mecazî muhabbetlerine boşu boşuna sarf edilerek; gam, keder, teessüflerle bir ömür malayani heder edilmez.
Hayatımıza yön veren, insan fıtratının vazifesini, yaratılış gayesini, varlık âleminin sırlarını, misallerle izah eden Nur Risaleleri, aynı zamanda bir muhabbet Külliyatı, marifet ve muhabbet deryasına ulaştıran hakikatler manzumesidir.
“Bütün mecazî âşıkların divanları, yani aşk nameleri olan manzum kitapları, şu tasavvur-u zevâlden gelen elemden birer feryattır. Herbirinin, bütün divan-ı eş’ârının (şiirlerin) ruhunu eğer sıksan, elemkârâne birer feryat damlar.” (Sözler, 17. Söz)
Risale-i Nurlar’ın her kitabı, her satırı ulvî, daimî, sermedî tevhid delillerine götürür. Cenab-ı Hakk’ın marifet ilimleri, muhabbet malûmatları, aşk letafetleriyle, şefkat lezzetleriyle kalplere ulvî hisler, şevk, heyecan, zevk, saadet ve mukaddes gayeler verir. İki cihan saadetinin mutluluğunu tattırır.
Kur’ân’dan aldığı feyiz ve faziletlerle insanlara ulvî duygular, manevî hisler, derunî lezzetler tattıran Risale-i Nur, muhabbet çağlayanı gibidir. Külliyatta geçen muhabbet, marifet, aşk, şefkat ve kalp kelimelerinin sayıları şöyle: Muhabbet 2.591, marifet 2.013, aşk 917, şefkat 2.245, kalp 6.370, toplam: 14.136.
Kur’ân tefsirleri olan Nur Külliyatı’nın her hakikati, insanlara iki cihan saadeti temin eden İslâm dininin, tevhid inancının âcz, fakr, şefkat, tefekkür ölçüleri, ibadet ve ezkâr gayretleriyle gönüllere manevî güzelliklerin pencerelerini açar. Fani dünyanın elemli, kederli, geçici, süflî, nefsanî arzularına bedel, mukaddes duyguları, muhabbet iklimlerini hatırlatır, ders verir.
Cenab-ı Hak, insanlara her yerde tecelli eden güzel isimlerinin tecellilerini, şefkat ve merhamet cilvelerini göstermiş.
Düşünüp tefekkür etmeyi emretmiş. Akıl, kalp ve ruha tevhid, marifet, muhabbet ve manevî lezzetlerin yolunu göstermiş.
Yaratılmış her şeydeki güzelliğe iman, izan, şefkat ve muhabbet penceresinden bakabilmek gerekir. Bakî-i Zülcelâl’in varlığını, birliğini, hikmetini anlamalıyız.
İhsan ettiği sonsuz rahmetinin izini, özünü, yüzünü görüp şükürler etmeliyiz.
İnsanı en âdi, âciz ve aşağı “Esfel-i sâfilîn” mertebelerinden, yücelerin yücesi, Cennet makamı olan “A’lâ-yı illiyyîn” iyilerin, kâmillerin derecesine çıkaran “Eşref-i mahlûkat” unvanıyla yüce dinimizin “Sırat-ı müstakim” yoluna iman, ihlâs ve samimiyetle ulaşmalıyız. Allah’a olan bağlılığımızı, idrakimizi, sevgimizi her an hatırlayıp emir ve rızası dairesinde hareket etmeliyiz…