Sâdeleştirme / Sahteleştirme 1-2’nin hangi sâikle yazıldığını ifâde ettikten sonra “Sâdeleştirme/Sahteleştirme” işinin “olmuş bitmiş” bir mesele diye vasıflandırılmasına geçelim.
Olmuş fakat “bitmemiş” bir mes’ele olduğunu hâdisât gösterdi; muhtemelen farklı versiyonlarıyla istikbal de gösterecek. İstikbâl için söylediğimiz, “kanaat” olarak kalsın; hâle bakalım.
“Zaten sahteleştirilmiş kitapların suratına kimse bakmıyor.” tespitinin vâkıa mutâbık olmadığı ufak bir tetkikle görülebilir. Gülen muhibbânı kardeşlerimizin müfrit olanları, sâdeleştirmeyi hararetle savunduklarından, sahteleştirilmiş Risâle gördüklerinde tahsin edip teveccüh edecekleri âşikâr oldu.
Sâdeleştirme hevesi sâdece Fethullah Gülen’e has bir durum değil ki. Geçmişte başka zatlar da -hem de Üstad sağken- buna teşebbüs etmediler mi? Hatta en has talebesi Sungur ağabeyin Fihrist Risâlesi’ne güya mânâ daha güzelleşiyor düşüncesiyle yaptığı ilâveleri gören Üstadımız, Zübeyr’le Ceylan’ı çağırıp: “Benim Sungur ile bir muhâkemem var. Onlar böyle böyle yapmışlar. Beraber gelin, mânâya dikkat edin, hangisi doğru?” deyip karşılaştırıp sonra te’lifindeki, asliyetteki mânânın şumûlü ve isabeti ortaya çıkmakla, o Risâleyi getirene şiddetli bir tokat aşk edip: “Titremeli idiniz. Ben dahi kalem karıştıramıyorum. Siz nasıl kalem karıştırdınız?” diye hiddet gösterdiği yeminli beyanlarla sabit değil mi? (BEDİÜZZAMAN’IN TALEBELERİNİN MEKTUBU: Risâle-i Nur’un sâdeleştirilmesine Üstadın rızâsı yoktur. 03 Şubat 2012, Cuma Yeni Asya)
Necip Fâzıl da bu işe giriştiğinde Üstadımız, Ceylân Çalışkan ile Zübeyir Gündüzalp ağabeyleri seferber ederek mâni olmadı mı?
Günümüzde ise bazı internet sitelerine bir göz atarsanız “olmuş bitmiş” değerlendirmesinin gerçeklere mutâbık düşmediği ortaya çıkar. Bu işe tevessül eden kaç kişi / portal mevcutmuş, sahteleştirilmiş Risâleler kaç sitede pazarlanıyormuş, küçük bir taramayla görebilirsiniz. (Adnan Kayahan, İlhan Atılgan,Ufuk Yayınları, İnternet Archive, kitap yurdu, can-ada-net, Sari Risâleler vs. vs.)
2.Yazı zamansız (!) Keşke yazılmasaydı.
Bu eleştiri, “Canım bir hatâ yapılmış, olmuş bitmiş –keşke bitmiş olsa-. Şimdi niye kurcalanıyor? Hazm-ı nefs edelim mânâsında bir itiraz.
Bir hatâ olup bitse, müsebbipleri, muakkipleri pişman olsa –her şeye rağmen- “tamam” diyelim; hazm-ı nefs edelim. Sâdeleştireceğim diye sahteleştirenlerden de, buna güzelleme yapanlardan da pişman olanı duydunuz mu? Adam Nurlara tecâvüz etmiş; sen bunu dillendirip hatâ olduğunu söyleyince sana saldırılıyor, beddua ediliyor ve hatta küfrediliyor.
Mizah değil bir vâkıa: Sâdeleştirme taraftarı bir muhibbân, e postama şöyle yazıyor:
“…..” abinin hatırına sâdece şunu diyorum. Kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk, bebek ayırt etmeksizin zulme uğrayanlar adına ve bu zulümden nasibini almış biri olarak tüm kalbimle Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum ki: “Bizim yaşadıklarımızı yaşamadan ölmeyesin.”
“….. “ kardeşimin hatırı olmasa daha ne diyecekti bilemiyorum.
Ötekilerde, o kardeşimizin bu kadar hatırı da yok herhalde ki daha edepsizce yazabilmekteler. Onlara cevâbımı ifâde etmiştim: Furkan 72.
Biz dönelim hazm-ı nefs etsek, dile getirmesek daha iyiydi mânâsına yazımızı “yersiz/zamansız” bulan kardeşlerimize.
Üstadımız “Fert, mütekellim-i vahde olsa, MÜSÂMAHASI, fedakârlığı, amel-i sâlihtir. Mütekellim-i maa’l-gayr olsa HIYANETolur.” buyuruyor.
Bu kardeşlerimiz, kendi eserleri sahteleştirilmiş, tağyir edilmiş olsa, istedikleri kadar müsamahakâr olabilirler. Nurlara yapılan tecâvüzü savunanların BU FİİLİNE tepki koymaklığımıza karşı çıkmak, Nurları tenzîle alkış tutanların BU FİİLİNE müsâmaha etmek, “HIYANET” olmuyor mu?
Kardeşim, yapılan tahrîbâtın, pişmanlık izhar etmeden arsızca savunulmasına MÜSÂMAHA etmiyorum. Fakat bu muhibbândan mağdur ve mazlum olanların hukuklarının müdâfaa edilmesini de Nurlardan aldığım adâlet-i hakikiye dersi icâbı destekliyorum.
3.”Sizler baştan beri Risâleleri basmamıza bile râzı değildiniz.”
“…..” kardeşin hatırına ehven(!) beddua eden kardeşimizden bu itham.
Yeni Asya, Nurları devlet tekelinden kurtarma mücâdelesinde muvaffak olduktan sonra “aslına uygun olmak kaydıyla” her isteyenin Nurları basmasına yol açmıştır. Bunu sağır sultan bile duydu.
4. Nurlar anlaşılmıyor; sâdeleştirilmeli. Gülen de Nurların sâdeleştirilmesini sağlayarak güzel bir şey yapmıştır. Bunda bir art niyet aramak sû-i zandır. Bu fiili dile getirmek gıybettir. İman hizmeti için yapılmıştır…
Nurların sahibi buna râzı değil. Sahibinin izni olmadan bir eserin metnini inatla değiştireceğim demenin ahlâkla, hukukla, vicdanla ilgisi var mı Allah aşkına? O kadar biliyorsan kendi adınla anlaşılır şekilde bir eser yazarsın, olur biter.
Başkasının bahçesini bile avlusundan, izinsiz gözetleyemezsiniz. Hangi hakla, rızâsı yokken eserine müdâhale edip onun cânım ifâdelerini kendi kısır karîhana göre değiştireceksin; tenzil edeceksin?
“Bir avlu aralığına gözünü dayayıp hâne sahibinin haberi ve rızâsı olmadan bahçeyi gözetleyen kişinin gözüne, hâne sahibi çomak sokup gözünü çıkarsa şer’ân câizdir; kişi hak talep edemez.”
Hüküm böyle olduğu hâlde, bahçe sahipsizmiş gibi içeri giren, nebâtatın ve meyvelerin kendi mahsulâtına kıyasla pek hârika olmalarını kıskandığından, onların yerine hibrit nebâtat zer’ edilmesine fetvâ veren ve bahçe sahibinin ürünüymüş gibi -kendi adıyla değil- onun adıyla pazara süren bahçıvanı ve de bu hâsid bahçıvanın gayr-i meşrû fiilini alkışlayan, hibrit ürünlerin tadını özürlü damağına, kendi nâkıs zevkine uygun bularak tahsin edenlerin şer’î hükmü nedir?
İlk (1 no’lu) itiraza cevaplarımda anlatmıştım. Üstad has bir talebesinin kalem karıştırdığı nüshayı taşıyıp getirine şiddetli bir tokat aşk ettiğine göre, bu hâsid bahçıvanı görse kulunç sopasının mukavemet testini onun üzerinde yapmaz mıydı?
“O kadar ucuz mu hocam, bahçenin asıl sâhibi, o hâsid bahçıvanın hibrit ürünlerini kendi muhibbânına çöpe attırmadı mı?” derseniz, dikkat edin, derim. Sonra ne fitnekârlığınız kalır, ne de Mit ajanlığınız!
Anlaşılmıyor iddiasıyla Nurların dilini tahribe alkış tutanlara Abdurrahman Aydın kardeşimiz güzel bir cevap yazmıştı: “Hani 72 millete Türkçe türkü söylemeyi öğretiyordunuz; Türklere 500 kelime Osmanlı Türkçe’sini mi öğretemediniz? ”
Devam edecek