"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ın fen ilimlerine bakışı

Osman KOYUNCU
30 Eylül 2018, Pazar
Bediüzzaman, Allah’ı tanıtan üç küllî muarif (tanıtıcı) var der. Bunlar Hz. Muhammed (asm), Kur’ân ve kâinat kitabıdır.

Özellikle bu zamanda kâinat kitabın çok revaçta ve önemli olduğundan, bu zamanda kâinat kitabı okunmadan, Allah tam olarak anlaşılamaz. Allah, Kur’ân’da yaş ve kuru her şeyin yazılı olduğunu söylüyor. Bu kâinat kitabı ancak fen ilimleri sayesinde anlaşılabilir. İbadetlerde illetler ve hikmetlerde var. Hikmetler olmazsa da illetler olduğu için o ibadetlerin yapılması şarttır. İlletler ise Allah’ın emirleri ve nehiyleridir. Meselâ namazı Allah emrettiği için kılarız, fakat bu namaz esnasında vücut kasları ve eklemleri gelişir gibi pek çok hikmetleri de vardır. Bizler namazımızı hikmetleri için kılmayız, esas maksat hikmet olursa gerçek manada namaz kılmamış oluruz. Allah’ın her emrettiği şeylerde pek çok hikmetler vardır, fen ilimleri ne kadar zirveye çıksa bile o hikmetlerin binde birine vakıf olamaz. Kur’ân, bütün fenlerden bahsettiğine göre, Arapça, belâgat gibi ilimlerin yanında fen ilimleri bilinmezse Kur’ân tam anlaşılamaz. İslâm âleminin geri kalmasının ana sebeplerinden birisi fen ilimleri ile din ilimlerinin yoğurularak çocuklara birlikte sunulmamasıdır.

Bediüzzaman, vicdanın ışığının din ilimleri, aklın ışığı da fen ilimleridir, bunlar birleşirse hakikat ortaya çıkar. Ayrılırlarsa birisinden taassup diğerinden ise hile ve şüphe doğar der. Bugün her yerlerde imam hatipler ve Kur’ân kursları açılıyor, fakat ahlâktaki yozlaşma devam ettiği gibi namaz ve oruç gibi İslâm’ın temel değerlerinde gerilemeler vardır. Halkın kendi parası ile açtığı bu okullarda din ilimleri, fen ilimleri ile birlikte okutulabilirse Türkiye’nin şekli değişir. Nasıl ki bu asırda büyük kaleler inşa ederek savaşlar kazanılamazsa, fen ilimlerine gerekli önemi vermeden, imam hatipler ve Kur’ân Kursları açmakla dini yaşayan, dünyaya hükmeden nesiller yetiştiremeyiz. Bediüzzaman, Avrupa’dan bahsederken Avrupa’yı ikiye ayırıyor. Kutsal kitaplardan ve manevî değerlerden aldığı feyizle insanlık için faydalı san’atlar adalet ve hakkaniyete hizmet eden ve fenleri takip eden Avrupa’yı, sefalet ve şehvanî duyguları körükleyen Avrupa’dan ayırıyor. Dünya ve ahireti birlikte kazanmanın yolu, din ve fen ilimlerini birlikte yoğurarak okutmaya bağlıdır. Bugün dünyada her konuda, birer fen ilmi teşekkül etmektedir. Fenler küllü kaidelerdir ve Allah’ın kâinatta yarattığı san’at eserlerinin güzelliğini gösteren en mükemmel delillerdir.  

Bediüzzaman, şark vilayetlerini gezip geri kalmalarının sebeplerini araştırırken, asıl sebebi fen ilimlerine gerekli önemin verilmemesinde görür ve der ki, “dünyevî saadetlerimiz bir cihetle yeni fenlerle olacaktır.”

Aslında bütün peygamberler hem ümmetlerini irşat ve hem de bir veya birkaç fen ilminin nihayet hudutlarını çizmek için gelmişlerdir. Her bir mu’cize bir veya birkaç san’at harikasına işaret eder. Hz. Süleyman’ın (as) tahtının Yemen’den Şam’a göz açıp kapayıncaya kadar kısa zamanda getirilmesi fizik ilminin en son hududunu gösterir. Fiziği bilmeden bu konu tam anlaşılamaz. Peygamberler insanlara numuneleri gösterir, “haydi fen ilimleri ile bunun benzerini sizler yapınız” diye insanlığı teşvik ederler. Bunun içindir ahirzamanda fen ilimleri, bütün mu’cizelerin taklidini yapacak, mu’cizelere yanaşacak, fakat yetişemeyecektir.

Bediüzzaman, ahir ömürde her şey ilme dökülecek bütün kuvvet ve hükmün ilmin elinde olacaktır der. Onun için her bir fen ilmi pek çok yönü ile Allah’ın birliğini anlatan parlak birer yıldız gibi tevhit delilidirler. Bazı klâsik Müslüman ilim adamları, eskiden ulemalar fen ilim ilerinden bahsetmiyordu, şimdi niçin fenler önemlidir eğer fenler önemli olsaydı eski âlimler fenlerden bahsederdi diyorlar. Bu doğrudur, fakat bundan asırlarca önce fen ilimlerinden bahsetmek insanların zihinlerini şaşırtmaktan başka bir işe yaramazdı hem de o zamanın fen ilimlerindeki doğruluk payı % 5 idi çoğu safsata idi, şimdi ise fenlerin % 95 i doğrudur. 

İslâmiyet bütün fen ilimlerinin başıdır. Allah ve isimleri, ancak fen ilimleri ile bilinebilir. Allah Şafi’dir, bu ismi bilmekle Allah bilinmiş olmaz. Tıp ilmi, tıp kelimesinden ibaret değildir. Hastanesi, ilâçları, doktorları, aletleri, kitapları ve fakülteleri ile birlikte düşünmek lâzımdır. Allah’ın Şafi, ancak bütün bunları anladıktan sonra bu ismin sırları anlaşılabilir. Allah’ı Şafi diye zikretmek elbette iyidir, fakat bu ilimleri okuyarak Şafi ismini zikretmek en mükemmelidir. Fen ilimleri marifet-i İlâhidir. O halde bütün fenlerin özü çekirdek şeklinde Kur’ân’da vardır, fakat Allah bunun geliştirilmesini zamana yaymış ve insanlığa bırakmıştır. Kâinatta tekâmül kanunu vardır, bu kanun gereği zaman ilerleyince fen ve teknoloji gelişecektir.

Bu şekilde Allah’ın büyüklük ve azameti daha net bir şekilde anlaşılacaktır. Fen bilimleri fikirlerin birleşmesi ve zamanın geçmesi ile olgunlaşarak kemale erer. Bediüzzaman, “Güzel isimlerime bu şekilde dikkat ederek semaya çıkın, fen ilimlerini yükselmenize birer merdiven yapınız” der. Eğer Müslümanlar bütün terakkilerini Kur’ân’daki bu fenlere göre yapsalar kâinatın efendisi olurlar. Kur’ân elimizden alındığı için Müslümanlar bugün en sefil hallerini yaşıyorlar. Ağacın dallarında meyvelerin asılması gibi her bir fen ilminin dallında da Allah’ın isimlerinin hazinesi ve tevhit mührünün mu’cizeleri asılmaktadır, bunlar binlerce dil ile Allah’ın birliğini haykırıyorlar. Aynı zamanda fen ilimleri penceresinden kâinata manayı harfi ile bakmak demek yıllarca nafile ibadet yapmaktan daha hayırlıdır, çünkü ilim ve tefekkür farzdır.

İslâm âleminin bu duruma düşmesi ve yabancılar tarafından istibdat altına alınmasının ana sebebi, ecnebilerin fen ve san’at silâhını çok iyi kullanmalarındandır. Bizde galebe etmek istiyorsak fen ve san’at silâhını çok iyi kullanmalıyız. Okullarda, üniversitelerde Kur’ân ile birlikte Allah’ın gerçek isimleri olan fen ilimlerini birlikte ve mükemmel şekilde okutmalıyız. İşte o zaman cehaleti yenip terakki etmiş, ahlâklı, İslâm’ı yaşayan nesiller yetiştirmiş oluruz. Bediüzzaman derki: ”Akıl, ilim ve fennin hükmettiği istikbalde bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kurân hükmedecektir. İşte bu fenlere kıyasen, yüzlerce fenden her biri birer dürbün gibi bu kâinatı yaratan sonsuz Nur olan Allah’ı ve o sonsuz Nur’un sonsuz Rahmaniyet tecellilerini o fen bilimleri dürbünleri ile görülebilir. Güneşin su damlası ve cam parçalarında ki yansıması gibi Ehadiyet tecellisi ile O’nun sonsuz Vahdaniyetini bir nebze anlayabiliriz.

Okunma Sayısı: 5480
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı