Ümitvar olmak, şevk kırmamak, halis niyet sahibi olmak bu zamanda ehl-i imanın en mühim özelliklerinden olmalıdır. Daima Rahmet-i İlâhiyeden ümid etmek, O’na yalvarmak, O’ndan istemek, O’na duâ etmek, O’ndan beklemek bir mü’minin şiarı olmalıdır.
Aferin, maşaallah, barekallah, çok güzel, çok iyi, çok mükemmel cümleleriyle ayakta tutacağımız en önemli duygumuz şevkimizdir. Velevki eksik bile olsa yerine mükemmeli konana kadar mü’minin, mü’mine duâsı, temennisi ve tavsiyesi böyle olabilmelidir…
Kim çalışırsa netice alır. Kim kovalarsa yakalar. Kim koşturursa ulaşır. Kim takdir ederse takdir görür. Eksik bulmak, noksan aramak, hataları tesbit etmek, sebep ve nedenlerini öğrenmeden ilânatla mükemmel işlere nakisiyet getirmek ehl-i imanın işi, gayreti ve çalışması olmamalıdır. Dûnhimmetliğe herkes kolayca düşebilir. Önemli olan sabırla, araştırmak himmetin ve gayretin yerden kaldırılmasına çalışabilmektir.
Ben çok gördüm, ben çok yaptım diyen açıktan ve net olarak; ne yapmıştır, yapacaktır; ne de görmüştür, görecektir. Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz.
Takdir eden takdir ettiklerine bir misli daha yol aldırır. Bir kat daha faide temin eder. En azından fenalıktan ve noksaniyetten muhafaza eder.
Kur’ân, iman hizmeti çekememezliği ve tenkidi kaldırmaz. Faaliyet, hareket ve çalışmalar ise kendi bereket ve hürmetleriyle eksikliği, noksanlığı aralarına bile sokmazlar.
Biz daima iyiliği, güzelliği, müsbeti ve hayrı netice veren; gayretin, çalışmanın, duânın ve güzel bakıp güzel görmenin yanında olmalıyız. Ehl-i imanın en birinci özelliği budur.
Celâleddin Harzemşah’ı yeniden keşfetmeye ihtiyaç yoktur, ama söylediklerini yaşayarak göstermeye haddinden fazla ihtiyaç vardır. Vazifemizi yapalım vazife-i İlâhiyeye karışmayalım. Bizlerden beklenen budur. Asıl da budur.
Halis bir niyetle, ihlâsla, aşk, şevk, ümid ve gayretle yapılan işleri Cenâb-ı Kerîm-i Mutlak muhakkak muvaffakiyetle neticelendirir. Yeter ki bizler bu yolda, bu çalışma ve himmetin içinde bulunalım.