"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Meşveret ve meşveret!

Rifat OKYAY
27 Nisan 2019, Cumartesi
Meşveret hakkında özellikle de meşveretle istişareyle alâkalı her türlü konuda her zaman yazılar yazılıyor…

Fikir beyan edenler ilahiyatçılar meşveretle alâkalı Kur’ân’ın iki âyetini beyan ediyorlar: “Ve emruhum şûrâ beynehum” (Onların işleri şûrâ iledir.) (Şûrâ Sûresi: 38. âyet); “Veşâvirhum fi’l-emr.” (İş konusunda onlarla müşavere et) (Al-i İmran Sûresi:155. âyet.)

Evet hiç kimse bilerek isteyerek âyetlere itiraz etmez. Ve zikir de, söylemek ise geri kalmamayı daima bir öncelikli vazife addeder… Önemli olan meşveretin aldığı kararları uygulamak, tatbikata koymaktır. Ve daha da en önemlisi alınan kararların rağmına hareket etmemektir.

Meşveret kararlarını, alanlar muhakkak bir surette uygulamasını tesbit ve teyit edebilmelidir… Ancak bundan sonra ve zamanı da gelmişse müsbeti, menfisi, kâr ve zararları taadat edilir ve yine bu kararları alan meşveret ve şûrâ heyetlerine müracaat edilerek bunun muhakemesi yapılır.

Zamanı, zemini ve seçimi daha önceden belirlenmiş hiçbir meşveret hükümleri kişilerin ve grupların müdahalesine maruz kalmaz. Şu kadar zaman için, şu kişiler vazifeli denmişse ve bu vazifeliler zamanı gelmeden vazifelerinden rücu etmemiş ise daima zamanı ve neticeyi beklemek meşveretlerin esas kuralıdır…

Evet herkes, herşeyi herkes kadar biliyor ve yapabiliyorsa meşverete gerek yok, vazifelendirmek de lâzım değildir. Ama meşveret yapılmış velev ki bir oyla dahi de olsa kararlar alınmışsa bu meşveret kararlarına uymak lâzımdır. Eğer meşvereti bir bütün olarak kabul edip uygulamazsak her fikrin sahibi tek başına veya taraftarlarıyla her şeye müdahale hakkını kendisine bir vazife olarak görür ve uygulamaya kalkarsa?

İHTİLÂFLARIN KAPISI SONUNA KADAR AÇILIR

Bediüzzaman mealen ne diyor: Şahs-ı manevî vardır, her işinizi şahs-ı manevinin emri ve şemsiyesi altında hallediniz. Neden, çünkü Risale-i Nur’la yapılan Kur’ân, iman hizmetinde şahıs ve şahıslar yoktur… Her hizmetkârın, her hademenin, her talebenin amelleriyle, Risale-i Nur okuma, okutma ve anlamalarıyla ortaya çıkan faaliyetleriyle iştirak ettikleri şahs-ı manevî vardır… Şahs-ı Manevinin şemsiyesi vardır… İhlâs ve uhuvvetin teşkil ettiği, doldurduğu ve buz parçası hükmünde olan enaniyetlerin, gururların eridiği, eritildiği manevî havuz vardır…

Risale-i Nurlar’la Kur’ân, iman hizmetine talip olanlara veya bu hizmette hademeyim deyip koşuşturmaya çalışanlara ise sadece ve sadece bir iş düşmektedir. Nefsini, enaniyetini, gururunu bu şahs-ı manevî havuzunun nurlu sularına bırakmak, atmak…

Evet, ama kolay mı bu bırakma, atma işi? En zor iş olmakla beraber en kolay bir iştir. Tek başına, yalnızca kendi fikrimizle zordur… Ama meşveretle, istişareyle, kolkola girerek, bir ve beraber olarak düşünmekle ve hareket etmekle şahs-ı manevî havuzuna girilir ve orada da bu şekilde kalınır. Şartlara yenik düştüğümüz anda kendi elimizle bu şahs-ı manevî havuzunun dışında kalırız… 

Her şey bu güne kadar bu hizmette denenerek geldi. Keşke böyle olmasaydı, ama oldu ve oluyor. Bediüzzaman, ‘ben bu hizmeti tek başıma yapıyorum, yapacağım’ demiş mi? Ben filan adamı, filan şahısları, hizmet-i Kur’âniye ve imaniyeye Risale-i Nurlar’la hizmette vekil, halife bırakıyorum demiş mi? Yok, yok.

Risale-i Nurlar’la Kur’ân, iman hizmetini Risale-i Nur Talebelerinin meşveretine, istişarelerine, görüşüp, konuşup karar vermelerine ve uygulamalarına kendi hayatından da misaller veren Bediüzzaman ne diyor: “Siz meşveretle ne lâzımsa yaparsınız. Fakat ihtiyatla, telâşsız, velveleye vermemek lâzım.” (Emirdağ Lâhikası), “Medar-ı rıza bir mesele varsa meşveret ediniz.” (Kastamonu Lâhikası), “Kararınızı kabul ederim.” (Şuâlar), gibi ifadelerle meşveretin şahs-ı maneviyi temsil ettiğini ifade ediyor…

Unutulmamalı uygulanamamış meşveret kararları evvelâ meşveretin ruhuna aykırı olduğu gibi… Şahs-ı Maneviyenin meşveret üslûp ve adabına da uygun değildir… Şahs-ı, indi fikir ve görüşlerle, taraftarlık ve naz endaz idare-i maslahatlarla birilerinin alınmış meşveret kararlarını uygulamayıp neticesini almadan; kendi kendine alınmış kararlarla taraftar toplayarak onlarla “meşveret ettik, şöyle olacak, böyle olacak” şeklindeki faaliyetleri ise tamamen Allah’ın emrine de, Resulullah’ın (asm) sünnetine de, Bediüzzaman’ın tavsiyelerine de mugayyirdir… Kabul edilemez bir fikir, fiil ve harekettir… Böyle olursa fitne, tarafgirlik eliyle başlamış olur ve ihtilâfların kapıları sonuna kadar açılır… Allah muhafaza etsin…

KİMLER MEŞVERET EDERLER?

Bu zamanda mü’min muvahhid ve Müslüman, ehli-i iman Risale-i Nur Talebeleri için en mühim bir vazife, kendi imanlarını kurtarmak ve başkalarının imanlarının kurtulmasına çalışmaksa, bunun en metin, en kavi, en sarsılmaz ve en ihlâslı yolu iman, Kur’ân hizmetlerini hiçbir şeye alet etmemek ve vesile kılmamak ve sebep teşkil ettirmemektir.

İhlâslı bir amel hiçbir dünyevî menfaati ve faydayı gözetmediği gibi, uhrevî hiçbir faydayı ve faideyi de gözetmezse ihlâslı amel olur.

Risale-i Nurlar’ın müellifi Bediüzzaman’ın hayatında ve Nur-Kur’ân-İman-İslâmiyet hizmetinde uyguladığı ve muvaffak olduğu en birinci ve en kuvvetli düstur, prensip ve kural budur… İhlâsı kazanmak, ihlâsı kaybetmemek ve ihlâsla her türlü ameli sonlandırabilmek. İhlâsı kazandıktan sonra devam ettirmek ise ihlâstan daha ödemli bir yer tutar.

İhlâsı kazanacağım diye ihlâs kazanılmaz… Bizler iman, Kur’ân ve Risale-i Nur dâvâsında samimî olarak hakikaten, isteyerek ve çok gayretli bir şekilde çalışarak amellerimizi resmî geçit gibi Rabb-i Rahim-i Rahman olan Allah’ın nazarlarına arz edelim ve tevekkül... Ve sabır edelim…

Birlikte çalışan, beraber Kur’ân, iman hizmetinde koşup koşturanlar için ihlâs olmazsa olmaz şartların başında gelir. Çünkü böyle ihlâslı adamların meşveret ederek aldıkları kararlar ve bunu uygulamalarındaki gösterecekleri sebat, yanlış da olsa her daim neticeleri, meyveleri, faydaları ve uhrevî noktadan sevapları alacakları doğrudur ve haktır…

Gaye üzüm yemek, bağcı dövmek olmazsa… Hedef dünyevî olup, ahiret gösterilmezse… Kudsî Kur’ân hizmetinin küçük de olsa hiçbir hizmeti küçük görülmez ve küçümsenmez; sahip çıkılırsa… Biliniz ki meşveret ve istişarelerin sonu başarılı işler netice verir. Başarılar, muvaffakiyetler ise; ihlâsla bu yapılacak bir, beraber, müttefik kararların alınacağı istişareler ve meşveretlere uymakla devam eder…

İdare de kendilerine bağlı bütün birim, kurum ve müesseselerden cemaate karşı sorumludur ve bu vazifelerini cemaatin aldıkları karar doğrultusunda, kendilerine tevdi edilen mesuliyetli bir iş olarak yapmak durumundadırlar…

Yönetimin aldığı kararlar da uygulanmak durumundadır. Yani bütün cemaatin herbir şahs-ı ferdinin oyu, reyi, kararı ve uygulamaları kalemin ucu gibi; yönetim, idare olarak işler, çalışır, çalıştırılır ve her türlü kademedeki faaliyetleri yürütür, kontrol eder ve neticeye bağlamaya çalışır…

Herhangi bir şahsın “Benim” demeye veya şahısbazlı tarafgirliklerin, kliklerinin “Biziz” demeye hiçbir zaman hakları yoktur… Bir mesele varsa bunu dile getirmenin yeri meşveretlerdir. 

MEŞVERETSİZLİĞİ İNAYET-İ İLÂHİYENİN YERİNE İKAME Mİ?

Meşverette esas nedir? Filanı, filanın fikrini tasdik veya tasvip değildir… Her fikrin konuşulacağı ve görüşüleceği yer olarak… Çoğunluğun beğendiği, tasvip ve tasdik ettiği fikri, düşünceyi, görüşü oylayıp kabulü ve icrası konusunda karar vermek ve bu kararın arkasında olarak sebat göstererek takip etmektir…

Herkesin hükümler verdiği ortamlardan; barika-i hakikat değil, ancak ihtilâf meyvesi çıkar… 

Kim su-i zanla bu kudsî hizmeti akim bırakmak yolunda adım atıyorsa bilsin ki, büyük manevî mes’uliyet altında kalır… Çünkü bu hizmet-i Kur’âniye ve imaniye inayet-i İlâhiye altındadır ve şahsî, indî görüşlerle, düşüncelerle, mütalâa ve yorumlarla inhisar altına alınamaz…

MESULİYET ALTINDA KALARAK EZİLMEK!

İhlâs ve Uhuvvetin kudsî gereklerine, kural ve kaidelerine uymamak, mesai arkadaşlarını rencide etmek, tarafgirlikle hareket etmek, inat ve garazla; hem adil olmamak, hem de hakperest davranmamak hizmeti; Kudsî olarak yapılan Kur’ân ve Risale-i Nur hizmetini akim bırakır, engeller, iptal ve tehir ettirir… Bunun en önemli tek, tartışılmaz sebebi ise meşveret yapmamak, meşveretsizlik ve yapılan meşveretlerde alınan kararlara uymamak, yorumlayarak tevil ve su-i zanla hareket etmektir.

İstişare kararları elbette ki her zaman zahiri görünüşü itibariyle doğru olmayabilir… Bunda sebat, sebkat lâzımken; su-i istimal ederek kendi indi görüşlerinin yayılması için bunu fırsat bilmemek lâzım. Unutmamak lâzım yapılan meşveretlerden çıkan kararlara uymamak ve gereğini yapmamak her zaman zarar verir ve insanı mes’ul eder…

Netice olarak Ebû Hureyre (ra): “Ben Resulullahtan daha fazla arkadaşlarıyla meşveret eden birini görmedim” diyor…

İman, Kur’ân hakikatlerini Resulullah’ın (asm) ve Sahabe-i Kiram efendilerimizin yolunda, onları takliden ilân, neşir ve meşveretle hareket etmek isteyenler, elbette ki onlara ve bu asırdaki onların vekiline ittiba etmelidirler…

Meşveretin hatırı, gönülü, menfaati, zararı, etkisi, küçüğü, büyüğü, önemlisi önemsizi olmaz… Meşveretler Allah rızası için yapılır ve Allah’ın rızası noktasından da uygulanır…

Hiçbir zaman unutmamak lâzım ki meşveretlerde şahısların sathî ve indi görüşleri; meşveretin önüne geçemez… Eğer geçerse; yapılacak müsbet iman hizmetleri daima akim kalır… Uymayan da mes’ul olur…

“Hakikî, samimî ittifakta her bir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir… Güya on hakikî müttehid adamın her biri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır…” 

Bizler bu manevi kuvveti bırakıp şahıslarla uğraşmamalıyız… Vesselâm!

Okunma Sayısı: 1953
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı