Hayatta bazı hakikatlerin, kural ve kaidelerin hatta helâl ve haramların hadleri, sınırları, şartları, neticelerindeki fayda ve zararları hemen, birdenbire, aniden, yazılı veya sözlü olarak gerçek anlamda ifade edilemez, dile getirilemez.
Riyanın ve riyakârlığın ifade edileceği ve gerçekten görüleceği, anlaşılacağı zamanlar ancak fiiliyattır, muamelâttır, toplumun içerisinde veya haricinde gösterilen, yapılan veya sözle anlatılan hallerdir, durumlardır, ahvaldir.
İnsanı riyadan ancak sıdk kurtarabilir. Riyakârın nefsi ancak Allah’tan korkarak yine Allah’ın emir ve yasakları içerisinde hareket etmekle susturulabilir ve terbiye edilebilir. Ama evvelemirde havfullah esastır. Allah’tan korkmayan nefis, riyanın ve riyakârlığın en güçlü adayıdır.
İnsanın iman-ı tahkiki iman noktasından ne kadar güçlü ve kuvvetli ise riyadan o kadar fazla uzak olur. Yahutta riya ve riyakârlar ona yaklaşamazlar. Önemli olan her kötü haslette olduğu gibi imanın; koruyucu kalkanı olan dairelerinin içerisinde yer alabilmek, hıfz-ı ilâhiyeye bürünebilmek, sarılabilmektir.
Eğer insan imanın, tahkiki ve kuvvetli imanının tesiri ve gücüyle; bütün lâtifelerini, duygu ve düşüncelerini idare etmez, sevk etmez, terbiye etmezse bütün hatiatın başı olan riya ve riyakârlık maddî ve manevî vücudu sarar ve yere serer.
Başta kalp, akıl ve ruh maddî, ma- nevî vücudu bir doğruluğa, her zaman şeytan ve nefse karşı mağlûp olmamak adına hazır olmalı doğruluğun dem ve damarlara da hayat verecek şekilde dolaşımı sağlanmalıdır.
Doğruluk, imanın her dairesinde yaşanarak ancak kıvama gelir ve muamelatta, sosyal hayatta insanın riyaya, riyakârlığa düşmesini önler. Mü’min, muvahhid ve ehl-i hizmet adamların riyaya karşı sergileyecek en önemli haslet ancak ve ancak sıdktır, doğruluktur.