Bir bürhan ile elde edilen netice-i tevhidi, bazı insanlar isti’zam ile dar zihinlerine sığıştıramazlar; veya bozuk hayalleri tahammül edemez. Bu hâle karşı, o kat’î, sahih bürhanı reddetmek üzere, “Bu neticeyi, bu kadar azametiyle şu bürhan (onu) intâc edemez” diye bahanelerle kabul etmez. O miskin bilmez mi ki, neticenin kayyumu imandır; bürhan, ancak onu görmek için bir menfezdir veya bir süpürge gibi, o neticeye konan vehimleri süpürür. Maahâzâ, bürhan bir değildir, bin değildir, zerrat-ı âlem adedince bürhanlar vardır.
Fesübhanallah, mülk ile melekût arasındaki hicab ne kadar incedir, aralarındaki mesafe ne kadar büyüktür; dünya ile ahiret arasındaki yol ne kadar kısa ve ne kadar uzundur; ilim ile cehil arasındaki hicab ne kadar lâtif ve ne kadar kalındır; iman ile küfür arasındaki berzah ne kadar şeffaf ve ne kadar kesiftir; ibadetle masiyet arasındaki mesafe ne kadar kısadır. Halbuki, araları Cennet ile Nârın araları kadardır. Hayat ne kadar kısa, emel ne kadar uzundur. Evet, hal ile mazi arasında öyle ince bir perde vardır ki, ruhun mazi cihetine geçmesine mâni değildir, cesede nisbeten bitmez bir mesafedir.
Kezalik, mülk ile melekût, dünya ile ahiret arasında, ehl-i kalp için şeffaf, ehl-i heva için kesif ince bir perde vardır.
Kezalik, gece ile gündüz arasında lâtif bir perde var ki, gözün kapanmasıyla gece olup, açılmasıyla gündüz olduğu gibi; nefsin âlem-i maneviyata gözü kapanırsa, ebedî bir gece içinde kalır, gözü maneviyata açılırsa neharı inkişaf eder.
Kezalik, Allah’ın hesabına kâinata bakan adam, her ne müşahede ederse ilimdir; eğer gafletle esbab hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehil olur.
Kezalik, iman ve tevhid ile bakan, âlemi nurlu görür; ve illâ âlemi zulümat içerisinde görecektir.
Kezalik, ef’al-i beşer için iki cihet vardır: Eğer niyet ile Allah’ın hesabına olursa, tecelliyata ma’kes, şeffaf, parlak olur. Eğer Allah hesabına olmasa, zulmetli bir manzarayı göstermiş olur.
Kezalik, hayatın da iki vechi vardır: Biri siyah, dünyaya bakar; diğeri şeffaf, ahirete nâzırdır. Nefis, siyah vechin altına girer, şeffaf veche terettüb eden saadet-i ebediyeyi ister.
Mesnevî-i Nuriye, Şemme, s. 217
LÛGATÇE:
bürhan: Delil, ispat, hüccet.
cehil: Cehalet, cahillik.
ef’al-i beşer: İnsanın fiilleri.
esbab: Sebepler, vasıtalar.
hicab: Perde, örtü.
i’lem eyyühe’l-aziz: Ey aziz kardeşim, bil ki!
intâc: Netice verme, sonuçlandırma.
isti’zam: Büyük görme, lüzumundan fazla üzerinde durup büyütme.
kesif: Kaba, yoğun, şeffaf olmayan.
melekût: Eşyanın iç yüzü.
müşahede: Bir şeyi gözle görme, seyretme.
nâr: Ateş; Cehennem.
nehar: Gündüz.
saadet-i ebediye: Sonsuz mutluluk, Cennet.
terettüb: Ait olma, icab etme, gerekme.
zulümat: Karanlık.